Hepinize merhaba.
Keyifli okumalar dilerim🖤Korhan Cihanbey
Fransa
Çoğunluğu uyku ile geçen; uykusuz kaldığım dakikalarda işlerle ilgilendiğim ve galerimdeki fotoğrafları incelediğim bir yolculuk sonrasında Fransa'ya gelmiştik.
Galerimin son bir haftasına bakıldığında sarı saçları olan, azur mavisi gözlü, beyaz tenli bir kadını görmek mümkündü. Küçüktü ama çok güzeldi... Güzelliği öylesine fazlaydı ki, onu ilk gördüğüm an etkilenmiştim.
O zaman yaşını bilmiyordum. Hoş, umurumda da olduğu söylenemezdi. Sonuçta kız reşitti, eğer istemeseydi anında peşini bırakırdım. Çünkü Korhan Cihanbey, rızasız işe girişmezdi.
İlk başlarda benden oldukça çekiniyordu. Kaç kez yakınlaşmamız olmamıza rağmen "Bey" diye hitap ediyordu. Cesareti oldukça fazlaydı. Cesur ve kararlı... Olabilecek her şeye rağmen kalbini dinlemekten vazgeçmemiş benimle bu yola girişmişti. Ona hayranlık duyduğum ilk konu buydu. Ve tabii son konu da değildi.
Azur mavisi gözlerindeki aşkı, tutkuyu, çocukluğu, masumluğu, iyiliği, cesareti, kararlılığı, çekingenliği görebiliyordum.
Evet, azur mavisi.
Onu seviyordum ama korkuyordum. Yaşayabileceğimiz her şeyi yaşamaya başlamıştık bile. Onu sevmekten, incitmekten, kırmaktan korkuyordum.
Berra'da çok aradığım ama asla bulamadığım bir özelliği Karaca'da görmüştüm.Sevgi...
Berra'nın benimle ilişkisi tamamen mantık üzerineydi, bunu anlaması da zor değildi fakat ona aşıktım ve ne yaparsa yapsın kabul ediyordum. Bu, benim o zamanlar saf olduğumun, güçsüz olduğumun bir göstergesi sayılabilirdi. Aklım başıma gelmişti ama geç gelmişti. Koskoca üç yıl, bir hiç uğruna çöp olmuştu.
Ve ondan tamamen koptuğumu biliyordum. Hisseleri ve babasının hatrı olmasa yüzüne bile bakmazdım. Ayrıca Karaca ile aynı ortamda bulunması oldukça kötü bir durumdu. Karaca'yı ezmeye çalışıyordu ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. Çünkü arkasında güçlü bir dağ vardı ve bu dağ ne zaman yıkılırsa Karaca da o zaman ezilirdi.
Uçaktan indiğimiz ilk an otele gelmiştik. Berra, buradaki evine gitmişti. Bizim birlikte kaldığımız ev, çoktan satılmıştı bile. Müge ise benimle aynı oteldeydi. Odalarımız karşılıklıydı.
Fransa'ya geleli saatler olmuştu. Öğlen birdi. Orada ise üçtü. İki saat vardı İstanbul ile burası arasında. Camdan dışarı baktığımda Paris manzarası gözümün önünde duruyordu. Oldukça güzel gözüküyordu.
Telefondan rehbere girdim ve en üstteki numaraya tıkladım. Hemen açılmıştı. Elinde telefon ile gezdiğine yemin edebilirdim.
"Bebeğim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİZAN
RomanceKorhan Cihanbey ve Karaca Demirkan... İki ayrı dünyaların insanı gibi görünseler de birbirini tamamlayan iki parçaydılar. Aralarında engel var gibi gözükse de aşklarından asla vazgeçmediler...