-Şu önündeki yemeği yiyecek misin yoksa burada sabah kadar bekleyelim mi?
Athena çenesini masanın üzerine koyduğu kollarının üzerinde tutuyor, ışıltılı gözleriyle ona bakıyordu. Bunu söylerken de sinirli değil, meraklıydı. Yemek yemeği seven bir adamın özellikle de önündeki ete neden saldırmıyor olduğuna şaşkındı. Neden onu bekletiyor ve bir lokma bile ağzına atmıyordu?
Bir druid olarak alışamadığı çok şey vardı bu sene hayatında ama bir insan olarak alışamadığı şey daha ağırdı. Bu his... onu gördüğünde içinin kaynaması, iştahının kesilmesi ve ne diyeceğini asla hatırlayamaması.
-Evet üzgünüm, yiyorum.
Athena gülümseyerek doğrulurken, başını onaylamıyormuş gibi sağa sola sallıyordu. Eğer canı istemiyorsa Rafael ile sohbet etmek neredeyse imkansızdı. Kelimelere kıyamayan adamları görmüştü. Ama nedense bu kadar az konuşmak için fazla genç bir adammış gibi geliyordu.
-Biliyor musun şu kurt gözün hep kendiliğinden hareket ediyor sanki.
Rafael'in gri gözlerinden birisi lacivert parlıyordu. Bunu nadiren fark ettirse de hep, etrafta yabancı birileri oldukça farklı yerlere hareket etmeye çalışıyor gibi seyiriyordu. Bu gözü kurt haline dönüşürken diğer gözünün de aldığı renk ve biçimdeydi. Bu yüzden gözlerine bakıldığında Rafael'in ruhunun yarıya bölündüğünü söyleyebilirdiniz. Bir kısmı insandı. Bir kısmı kurttu.
-Biliyorum oraya göz bandı takmam gerekiyor. Unuttum. Benim de kafamı karıştırıyor zaten. Sürekli zihnime başka sinyaller yolluyor gibi.
Athena "bu çok garip" derken ilgiyle ona gülümsüyordu. Ancak Rafael biraz daha kendisini karnının gurultusuna verdiğinden yemeğini yiyebildiği için konuşmayı daha fazla uzatmadı. Rafael bir kaç lokma çiğnedikten sonra etrafa yavaşça bakınıp, sanki çok gizli bir şey söyleyecek gibi öne doğru eğildiğinde, Athena da merakla gözlerini kısmıştı.
-Geçenlerde babanın bana getirdiği kitaplardan birinde Marsel taşından bahsediyordu.
-Ne taşı?
-Marsel.
-Ah. Hiç duymamıştım. Pekala ne işe yarıyormuş.
-Aslında doğal olarak druidlerin belirli bir ömürleri var. Yani orman güçlerinin sana bahşedilmesinin bir karşılığıymış.
Bu cümlenin üzerine Athena'nın merakı biraz daha somurtkan bir ifadeye dönüşmüştü. Rafael hafifçe güşümserken "erkenden ölmemi istemiyor musun yoksa?"
-Tabii ki istemiyorum bu ne aptal bir soru.
-Neyse, işte marsel taşı bu dengelemeyi sağlıyor ve onun sayesinde druidler güç dengesini sağlarken, daha uzun yaşayabiliyorlar. En azından bir insanın ömrüne denk.
-O zaman sana bir marsel taşı bulmamız gerekmiyor mu?
-Anladığım kadarıyla o kadar kolay olmuyor. Fakat bulursam onu kullanmak için başka bir mazeretim olacak.
-Neymiş o?
-Bence tamamen kurt olarak yaşamanın hiç bir zararı yok. Kendimi öyle daha mutlu hissediyorum. Kafamdaki tüm kararsızlık, gereksiz düşünceler, zayıflatan hisler kayboluyor. Sadece doğaya, var olmaya ve gücüme odaklanabiliyorum. Belki bunu sağlamama yardım eder.
-Ben bunu o kadar sevmedim.
-Neden?
-Hiç bir şey hissetmemenin nesi güzel ki?
-Hiç bir şey hissetmemek değil ama kaosta kalmamak. Sadece basit bir bağlıkık ya da öfke hissi. Bence yeterli.
Athena bir an masadan kendini kaldırınca, Rafael'in kaşları şaşkınlıkla kalktı. Öfkeyle uzun saçlarını bağladı ve sonra arkasını dönüp, öfkeli adımlarla handan çıktı. Rafael üzün bir süre aslında neden onu sinirlendiğin anlayamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Hırsızları 2 - "Buz Mavisi Gölge" (Devam Ediyor)
FantasyÇöl Hırsızları birinci kitapta Beyaz Prens ve diğerleriyle savaşarak, Çöl Şehri'nin hakkı olan varisi bulmasına yardım eden ekibimizi bu sefer daha da karanlık anlar bekliyor. Athena yönetimi anlamaya çalışıp, kendini dış şehirlere kabul ettirmeye...