Efsuncu yine boş durmamış yapacak bir iş çıkartmıştı.
Gerçi lacivert gözlü şahinci bir şekilde buna memnun oluyordu çünkü Tori'ye başka türlü monkla buluşma bahanesi çıkartamıyordu. Aralarındaki ilişkinin bir yere geldiği kesindi. Alexander hala çok çekingen ve ne yapacağına emin olamaz halde olsa da, beraber esir kaldıkları hücredeki öpüşmenin ardından dünya değişmiş gibiydi. Safir hiç ulaşılamaz bir kalbe erişmeyi başarmış gibi hissediyordu kendini. Hem memnun, hem de tedirgindi. Bu kolay olmayacaktı. Farkındaydı. Yine de düşünüyordu "bu monk için her şeye değer" diye geçiriyordu kalbinden. Zihni de buna karşı çıkacak bir şey söylememişti şimdiye kadar.
Handan içeri girdiklerinde masada her zamanki umursamaz haliyle suikastçı oturuyordu. Elinde kaçıncı olduğunu tahmin edemediği birasıyla en sevdiği şeyi yapıyor ve etraftaki insanları izliyordu. Hatta buna öylesine dalıp gitmişti ki güzelliği kuşku götürmez buz mavisi gözleri en ufak bir hareket bile yapmıyordu. Üzerinde rahat ve ferah gri bir gömlek vardı. Bu tam da Çöl Şehri'ne ait kıyafetlerden biriydi. Tori, "ben birazdan geliyorum tatlım, sen Kaşmir'in yanına otur" dedikten sonra muhtemelen efsuncuyu bulmaya gitmek için arkasını dönmüştü. Safir yavaşça kıvırcık uzun, kömür siyahı saçlarını omzunda bir tarafa toparlarken, üzerindeki vişne rengi keten elbisesiyle yavaşça suikastçının masasına yaklaştı.
Ne kadar dalgın olduğunu düşünmüş olsa da Kaşmir hızlı bir şekilde onu fark etmiş ve bardağını "hoş geldin" der gibi kaldırırken gülümsemişti. Geniş gülümseyenlerden biri değildi, çarpık, yumuşak bir gülümsemesi olurdu. Monka hiç benzemiyordu. Alexander gülümserken hep inci gibi güzel dişlerini gösterir ve insanın içini ısıtırdı.
— Dalmışsın, naber?
Safir otururken ona genişçe gülümsedi ve Kaşmir de masaya doğru onun oturduğu yöne eğilerek "sevgilini kurtarmak ister misin?" dedi. Safir'in gözleri kocaman açılıp, ona ne diyeceğini bilemez halde bakarken suikastçı yine o çarpık gülümsemelerinden birini yapmıştı.
— Hadi ama ikinizin de şu utanmış surat ifadelerinden bıktım. Ana konuya geçebilir miyiz artık?
— Şey, utanmak değil... sadece...
— Söylemeyeceğini sanıyordun değil mi?
— Aynen öyle.
Safir, suikastçının tam da demek istediğini anlamış olmasına karşılık gülümsedi. Monk içine kapanık gibi görünmese de ketumluğuyla bilinirdi. Hele de konu kendisi ile yasaklarını yıkmak olunca durum daha da anlatılamaz oluyordu. Safir omuzlarını silkip, arkasına doğru yaslanırken "neyden kurtaracakmışım?" dedi. Kaşmir de birasından yeni bir koca yudum aldıktan sonra gözlerini kalabalığın arkasındaki locaya doğru çevirmişti. Yarım açık perdeden kalabalığın arasında monkun o ünlü gülümsemesiyle ve her zamanki yakışıklılığıyla konuştuğunu görebilmişti. Lacivert bir gömlek giymişti ve her zaman olduğu gibi uzun boyu, geniş omuzlarıyla kusursuz görünüyordu. Safir bir an için nefesinin kesildiğine yemin edebilirdi. Kokusunu, oturduğu yerden alabiliyordu. Halbuki aralarında en azından altı masa olmalıydı.
— Gidicek misin?
Kaşmir'in sesi dikkatini dağıtınca kendine gelmişti şahinci. Ona çevirdiği lacivert gözleri anlamsız bakıyordu çünkü neden gitmesi gerektiğini anlayamamıştı.
— İşini yapıyor belli ki, neden gideyim ki?
— Çünkü sevgiline asılan en azından iki kadın gördüğüme eminim. Biliyorsun Alexander'ı kimse boş bırakmıyor. Köşede bayıltsalar yatağa atarlar.
Safir suikastçının açık sözlülüğüne karşılık ne demesi gerektiğini bilemez halde açılan gözleriyle ona baktı. Ama Kaşmir bu bakıştan alınmış gibi görünmediğinden iç çekti ve kendini sandalyeden kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Hırsızları 2 - "Buz Mavisi Gölge" (Devam Ediyor)
FantasyÇöl Hırsızları birinci kitapta Beyaz Prens ve diğerleriyle savaşarak, Çöl Şehri'nin hakkı olan varisi bulmasına yardım eden ekibimizi bu sefer daha da karanlık anlar bekliyor. Athena yönetimi anlamaya çalışıp, kendini dış şehirlere kabul ettirmeye...