Hırsız sislerin arasında ilerlerken kendini uzun zamandır bu kadar tehlikede hissettiğini hatırlamadığını fark etti. Tüm bu gürültü, sis, kan ve diğer her şey en son Çöl Şehri savaşından da ağır gözüküyordu. Ölülerden daha korkunç değillerdi ama o her zaman insanlardan daha çok korkmuştu. Sislerin arasında kimseyi göremiyordu. Bu onu korkutan tek şeydi. Çünkü karşısına çıkabilecek şeylere karşı kendini hazırlamak için bir görüşe sahip değildi.
Sonra çığlıkların azaldığı bir yerde çelik sesleri yükselmeye başlamıştı. Birilerinin dövüştüğünü anlayabiliyordu. Hatta ince hançer sesini bile ayırt edebiliyordu ama göremiyordu. Sisin arkasındaki karartılar dışında hiç bir şey göremiyordu. Kalbinin hızlanışıyla beraber aklından geçen tek şey "Kaşmir neredesin?" olmuştu. Bilmiyordu. Onu sanki yıllar önce kaybetmiş gibiydi. Sanki onu yıllardır arıyor gibiydi. Fakat savaşın ortasında muhtemelen bu sadece bir kaç saatti. Nerede olduğunu bilmiyordu. Bir iz bile yoktu.
Sadece bir kaç saniye sonra nefes almayı başaramadığını hissettiği bir anda ayakları önüne düşen bedene karşılık hırsız olduğu yerde kaldı. Kanlarının içine öylece düşmüştü. Tam olarak neyin onu öldürdüğünü bile anlamak çok zordu. Delik deşik olmuştu ve bunca zamandır aradığı adam ayaklarının önünde öylece, nefessiz yatıyordu. "Olamaz!" diye çığlık atmak isterken kendini dizlerinin üzerinde buldu hırsız. "Ölemezsin, bak bana" dedi ısrarla. Ama suikastçının buz mavisi gözleri açık ona bakarcasına durduğu halde, bomboştu. Ruhsuz, hiç yok gibi.
***
Hırsız çığlık atarak uyandığında, aynı anda onun ağzını kapatan bir el, şefkatle kendine çekti bedenini. Ne olduğunu anlamadan hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Belki başına gelen bu büyünün etkisi artık kafası karışıktı ve rüyaları umduğundan daha fazla endişe içeriyordu. Suikastçının sıcaklığını hissettiğinde, çığlık atmasını engellemek için dudakları üzerine kapanan elini tutarak başını iyice göğsüne gömdü. Bir süre sadece sessizce durmalarını sağlayacak kadar yoğun bir şekilde ağladı. Sonra nefes bırakırken Kaşmir'in eli zarifçe onun çenesine dokundu ve kendisine bakmaya zorladı. O buz mavisi gözlere. Büyüleyici bakışlarına ve buz mavisi ışığına gölge yapan kirpiklerine bakmaya zorladı.
— Kabus mu?
Athena onun içine işleyen şefkatli sesine karşılık başını salladı. Onu rüyalarının içinde ölü biri olarak görmekten nefret ediyordu ve bu arada sırada da olsa başına geliyordu. Korkularının ve endişelerinin eseri olduklarına emindi. yine de bir rüya büyücüsü olarak bazen bu gördüklerini yorumlaması gerektiğini de düşünmüyor değildi. Suikastçı yavaşça eğilip dudaklarına nazik bir öpücük bırakmıştı.
Cadı izini takip etmişlerdi ve artık son bir kaç kilometredelerdi. Kabileyi bulduklarında her şeyin değişeceğini umuyorlardı. Yine de efsuncu bunun bir çözüm olduğundan emin olmadığını her fırsatta dile getiriyordu. Monk daha çok Talya'ya yakın kalmaya çalışıyor olsa da Salvator'la sürekli ondan kaçmaya çalıştıklarını fark etmiyor değildi. Yine de bu eğlendiren tavra karşılık, bebeği korumak adına inatçı davranmak zorunda kalıyordu. Rafael her gece olduğu gibi yine kurt formunda uyuyordu ama Athena'dan olabildiğince uzaktaydı. Canı acıyordu. Onları bir arada görüyor olmaya karşı ne tepki vermesi gerektiğini anlamıyor gibiydi ama yine de huzursuzluk çıkarmamıştı. Cassiel ise monka yakın olmaya çalışmış, uykusuna da onun tam yanındaki ağaçta dalmaya karar vermişti.
— Yaşlanana kadar ölüp gidersen, senden intikamımı almak için bütün monkları kullanırım suikastçı.
Hırsız gerçek bir öfkeyle ona bakarken Kaşmir çarpık gülümsemesine engel olamamıştı. Hırsızın saçlarını kulağının arkasına atarken onu kendine çekmiş ve dizlerini iki yanına koyacak şekilde kucağına gelmesini sağlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Hırsızları 2 - "Buz Mavisi Gölge" (Devam Ediyor)
FantasyÇöl Hırsızları birinci kitapta Beyaz Prens ve diğerleriyle savaşarak, Çöl Şehri'nin hakkı olan varisi bulmasına yardım eden ekibimizi bu sefer daha da karanlık anlar bekliyor. Athena yönetimi anlamaya çalışıp, kendini dış şehirlere kabul ettirmeye...