38. Bölüm "Ruh Kaşıntısı"

58 7 2
                                    

"Ruh Kaşıntısı"

Zaman hızlı akıp, huzursuz aralıklar bırakmaya başladığında, ruh kaşıntısı başlar. Bunun ne demek olduğunu anlayamayacak onlarca insan olacağı gibi aslında hemen hemen herkesin belli olayların ardından bunu yaşadığı bir gerçektir. Birini kaybetmek, karşılıksız bir aşkın içinde hapis olmak ya da istemediğiniz biriyle, korkularınızı paylaşamayarak, esir kalmak. Bu olayların her biri, bu ruh kaşıntısına neden olur.

Monk, dinlenmek için yavaşça yerleşmiş oldukları ağacın önünde, çikolata rengi gözlerini tam karşısındaki boşluğa sabitlemişti. Karanlık çökmüş ve sessizlik ile yalnızlık, ağır bir nem gibi etraflarını sarmıştı. Şu an elinden gelen hiç bir şey yoktu. Gizli bir görevdeydi ve ortalığı karıştırmadan, sessizce uzun dağ yolunu takip etmesi gerekiyordu. Marsel taşı görevi, düşündüklerinden daha çok şeye mâl oluyor gibi hissettirmeye başlamıştı Fakat o kadar uzun zamandır efsuncuyu dinlemeye alışmıştı ki, şimdi de tersini yapmak için bir boşluk yakalayamıyordu. Özellikle de Safir'in ölümünün ardından.

Fark etmeden iç çektiğinde, sessizliği bozan Cassiel'in fısıltısıydı

- Neden bu kadar canın sıkkın?

Monk yavaşça gözlerini Cassiel'e çevirdiğinde, onun da uyuyamamış olduğunu gördü. Bazen... sadece belli anlarda yüzündeki masumluğu yakalayabiliyordu. Gerçekten hiç bir şeyden haberi olmayan bir şapşal olmasını umuyordu. Ama o an geçtiğinde, içindeki ruh kaşıntısını tetikleyen yansımasını görmeye başlıyordu. Kanında dolaşan karanlığı algılayabiliyordu. Bunu ıspatlayabileceği bir şey görmemişti ama bunca zamandan sonra, buna neredeyse emindi.

- Diğerlerini düşünüyorum.

- Eminim kendilerini koruyabilirler. Üstelik Efsuncu da onlarla.

"Suikastçı ne yaptı merak ediyorum" demek üzereyken, bundan vazgeçmesine sebep olan Cassiel'in yeniden ilk andaki masum bakışını bir anda kaybetmesi olmuştu. Bu yüzden monk yeniden iç çekti ve ona doğru hafifçe pozisyonunu ayarlarken, bütün ciddiyetiyle gözlerine baktı.

-Aslında... aklımı kurcalayan bir şey var Cassiel.

Alexander'ın bu ciddiyeti, onu da germiş olacak ki, yavaşça toparlanmış ve ellerini ovuşturarak, gözlerini kaçırmıştı. Gözleri dağın aşağısana doğru bakarken "neymiş o?" demişti.

-Hırsızın hafıza işini nasıl çözdüğünü bir türlü anlayamıyorum.

-Söyledim, büyücüyü halletim.

Monk elinde olmadan hafifçe alayla gülümsemek zorunda kalarak "işte tam olarak bu kısmı aklımı kurcalıyor" demişti. Kolay kolay gösterdiği bir tavır değildi ama sevmediği bir şey varsa o da "aptal yerine" konulmaktı. Cassiel gözlerini daha da karanlık bir şekilde Alexander'a çevirirken "ne demek istiyorsun?" diye sormuştu. Ancak sesindeki eminsizlik, kendini daha da ele vermişti.

- Yani, oraya senden önce Kaşmir ve gölgeler gitti. Onların halledemediği bir büyücüyü tek başına nasıl halletmiş olabilirsin?

- Hiç bir zaman onu öldürdüğümü söylemedim. Benim kendi yöntemlerim var diyelim.

Monk ayağa kalkıp, bir kaç adım volta atarken başını sağa sola sallamaya başlamıştı. Sonrasında kendini biraz daha uzaktaki ağacın önüne bırakırken, başını ağacın gövdesine yaslayarak gözlerini kapadı. Daha fazla konuşmak istemiyordu çünkü verdiği her cevap onu daha da çok geriyordu.

- Alexander seni rahatsız eden şey ne?

- Sen. Seni anlayamıyorum ve bir monka göre fazla hırslı olduğunu düşünüyorum. Peşinde olduğun her neyse, içinde olmak istemediğime eminim.

Çöl Hırsızları 2 - "Buz Mavisi Gölge" (Devam Ediyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin