Talya iyi bir şifacıydı. Zamanının çok büyük bir kısmını savaş cephelerindeki askerlerin yaralarını toparlamakla geçirmişti. Gri bulutları, tozu, dumanı ve tüm acımasızlığıyla savaşların ortasında kızıl saçlarıyla parlar ve yemyeşil gözleriyle ışıldardı. Askerlerin görmekten en mutlu olduğu kadındı. Sohbet ederdi. Sakinleştirirdi ve mutlaka acıları dindirecek güçlü iksirleri yanında bulundururdu. Bu açıdan çoğu şifacıdan çok daha iyi ve güçlü kabul edilirdi. Cesurdu. Onun geride durmasını sağlamak neredeyse imkansızdı. Şifacılara "gitmeyin" denilen her sınırda onun parlak kızıl saçlarını görmek mümkündü. Çünkü aslında tam da savaşın en kötü bölgelerinde çok daha ağır yaralıların onları beklediğini biliyordu. Sırf hayatta kalmak için, onlar için savaşmış askerleri geride bırakmak hangi insanlığa sığardı ki? Onun insanlığına sığmadığı kesindi.
Çöl Şehri savaşa girdiğinde bu her zaman şehrin dışında olurdu. Genelde çölü geçip gelen bir orduyla nadiren karşılaşmıştı tarih boyunca. Bu yüzden sonsuz ve çarşaf gibi çölün ortasında savaşırdı ordu. Saray nişancıları da bu çarşaf gibi çölün en yüksek tepelerine konuşlanırdı. Tabii geceleri çıkan kum fırtınalarında da şanslılarsa ve bir müttefik var da monklarıyla birliktelerse korunur ya da kendi çadırlarında atlatmayı beklerlerdi. En zor iş nişancılarındı çünkü yerlerini hiç terk edemezlerdi.
Şifacılar kum fırtınaları ve uzun mesafeler nedeniyle nadiren nişancıları yoklarlardı. Genel de şifacıları yöneten liderler onların zarar görmediklerine gençleri inandırır ve bir şekilde sadece cephede kalmalarını sağlarlardı. Fakat bazıları, bunun doğru olmadığını bilirdi. Talya da bunlardan biriydi. Nişancılar yalnızlardı. Onları birkaç kişi olarak bölerler ve sonsuz kum tanecikleri arasında savaş bitene kadar şansa emanet ederlerdi. Ancak ordular için sıkıntılı olan nişancıları avlamak işi için de birileri mutlaka görevlendirilirdi.
Talya o gün saldırı olduğunu duyduğu bölgeye doğru giderken yanında iki şifacı daha vardı. Aynı bölgedeki çadırları bölüşmüşlerdi. Hızlıca kontrol edip, geri dönmeleri gerekecekti. Botlarına rağmen ayaklarına dolan kum tanelerine söylenerek çıktıkları tepeciğin sonunda gördükleri çadırlara dağılırken de bir zaman belirlemiş ve yeniden buluşacakları ana kadar ayrılmışlardı.
Talya, çadırın delik deşik olduğunu görüyordu. Belki onlarca ok vardı ve her birinin nişancıya isabet etmediğini umuyordu. Çadırın yırtılmış yerinden içeri dizi üzerine çökerek baktığında gördüğü manzara hayal ettiği kadar kötü değildi. Açık kumral, kalın kıvırcık saçları terle alnına yapışmış ve baygın bir şekilde yatan nişancı, uzun kirpikleri altında gölgelenmiş gözlerini kapamıştı. Omzuyla göğsü arasında bir ok vardı ve bir de bacağında olan şimdilik Talya'nın görebildikleriydi. Hayati yerler gibi görünmüyordu ama öncesi var mıydı bilemiyordu. Yavaşça içeri girip, adamın yanına diz çöktü. Uzun bacakları artık çadırın dışına taşmıştı ve botlarını kaplamış kum yüzünden ayakları sadece kumdan bir kale gibi görünüyordu.
Talya önce çantasından bir bez çıkarmak için yavaşça hareket etmiş ve sonra omuzuna yakın duran oku çıkarmak için yavaşça hareket etmişti. Fakat adam, onun bileğini o kadar sert yakalamış ve bebek mavisi gözleri öyle bir hızla açılmıştı ki, Talya da oku aniden çekip arkaya düşmek zorunda kalmıştı. Tabii bu da nişancıya acılı bir çığlığa neden olmuştu. Talya telaşla kalkıp bezi koymak için hareket ederken "şunu bastırman lazım çabuk" demişti. Fakat nişancı hala kendine gelemediği için onun bir düşman olduğunu sanmaya devam ediyordu bu yüzden bir kere daha elini itti.
- Çekil başımdan, seni öldürmeden çık şu çadırdan!
- Seni öldürmeden mi? Ah be aptal adam, o yayı gerebilecek hiçbir hareket yapamazsın şu anda, sanırım öldürmek için değişik bir yol denediğimi düşünüyorsun. Önce okları temizliyeyim ki, daha estetik bir ölüm olsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Hırsızları 2 - "Buz Mavisi Gölge" (Devam Ediyor)
FantastikÇöl Hırsızları birinci kitapta Beyaz Prens ve diğerleriyle savaşarak, Çöl Şehri'nin hakkı olan varisi bulmasına yardım eden ekibimizi bu sefer daha da karanlık anlar bekliyor. Athena yönetimi anlamaya çalışıp, kendini dış şehirlere kabul ettirmeye...