Monk eğitimleri yer altında kaldıkları süre boyunca çok yoğun ve hızlı geçerdi. Kaçışı olmayan bir yerde, nefes bile almalarına izin vermeden, genç monklar kendilerini bulana kadar sert kurallar içinde eğitilmeye devam ederlerdi. Bu dönem için önemli yaşlardan biri 17'ydi. Kendilerini bulmaları için ayrılan zamanların başında geliyordu. Yetişkinliğe az kalmışken, zor sınavlardan geçmeleri ve iradenin en zor anlarını başarıyla atayabilmeleri beklenirdi. Elbette buraya gelen çocukların çok azı buradan beklenilen şekilde çıkıp gitmeyi başarırdı. Ama kalalar, gerçek güçleriyle, seçilmişler olurlardı.
Çikolata rengi gözleriyle, belki de parlayan bir genç için Alexander diğerlerinden daha hırslı olmasıyla bilinirdi. Dışa dönük ve konuşkan olmasına rağmen iradesini zorlayacak hiç bir konuyla mücadelesi yorucu olmamıştı. Kendi disiplini içinde ne yapacağını her zaman bilen biriydi. İnatçı ve çalışkandı. Yer altının soğuk kütüphanesinden çıkaramadıkları gibi, kolay kolay meditasyonları da kaçırmazdı. Üstelik kendi güçlerini keşfetmeye çok küçük yaşta başlamıştı. Diğerlerinden ayrışan tek yanı bunlar değildi elbette. Yakışıklı ve göz kamaştırıcı olmasına rağmen, hiç bir dikkat dağınıklığına izin vermiyordu. Odaklanma konusunda müthiş bir yeteneği vardı. Tek sorun kendi düşündüklerini söyleme konusunda da diğer herkese göre daha cesur olmasıydı. Cesurluk sevilirdi. Ancak bazen... karanlıkta kalmaya çalışmak daha çok tercih edilirdi.
Yaşı büyüdükçe bel çevresini çevreleyen yağların çoğunluğundan kurtulmayı başarmış olan Fin, kıvırcık saçlarını düzelterek, kitaba gömülmüş olan oda arkadaşının yanına geldi. Alexander'ı ismini bağırsalar da odaklandığında kolay kolay alıkoymak mümkün değildi. Onun söylediği, "yer altında bu kadar önemli ne oluyor olabilir ki" şeklindeydi. Haksız sayılmazdı. Bu yüzden Fin, işleri yanına giderek halletmeye çalışıyordu.
— Kalkanı deneyecek miyiz?
— Fin, daha dün denedik, olmuyor, henüz erken. Biliyorsun işte liderler de öyle dedi.
— Sanki onların dedikleri seni daha önce durdurmuştu da. Gel hadi, oyun bozanlık yapma adamım. Bunu çalışmam lazım.
— Kimse senden garip şekilli kalkanını beklemiyor ki, neden bu kadar taktın?
— Senin için söylemesi kolay. Sen hepimizden önce hallediyorsun her şeyi, benim kendimi kanıtlayacak bir şeye ihtiyacım var.
— Tilki oluyorsun ya, dahasına gerek var mı?
Fin, bıkmış bir ifadeyle kollarını bağlayarak duvara yaslanmıştı. Ona dik dik bakmak hiç bir zaman işe yaramıyor olsa da yine o bakış vardı gözlerinde.
— Hadi ama Alex, gerçekten çok inatçısın. Ayrıca biliyorsun tilki olma konusu liderlerin o kadar da sevdikleri bir özellik değil. "Druid olmadığına göre, bunun bir faydasını görmen zor çocuğum" dedi en son bir tanesi.
Alexander omuzlarını silkerken gülümsedi. Onlar her şeyi söyleyebilirlerdi çünkü sert çizgiler içine yerleştirilmiş kuralları uygulamak için büyümüşlerdi. Ailesi olmayan bu çocukları bir şekilde kendi düzenlerine büyütmek için varlardı. Alexander ise sakin karakteri içinde saklı olan isyankar duruşu bir şekilde dışarı çıkarmak için uğraşıp durduğundan, onların ne dediklerini hiç bir zaman o kadar da ciddiye aldığı söylenemezdi. Zararsız görünüyordu ama ileride kendi kurallarını yazacak olması ihtimalini tüm liderler değerlendiriyordu. Korkulmuyordu fakat çekinilen bir kalp olduğu kesindi.
Alexander yavaşça kitabı bırakıp kendini oturduğu yerden kaldırdığında Fin'in gözleri de mutlulukla parladı ve bu mutluluk dudaklarını hareket ettirerek koca bir gülümsemeyi oturttu yüzüne. Alexander'ın tek hassas yanı, sevdikleriydi. Fin, bu yer altında onun zayıf karnıydı. Onun için her şeyi yapardı elbette, mutlu olması ve kendine güvenli olması da bunlardan sadece bazılarıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Hırsızları 2 - "Buz Mavisi Gölge" (Devam Ediyor)
FantasíaÇöl Hırsızları birinci kitapta Beyaz Prens ve diğerleriyle savaşarak, Çöl Şehri'nin hakkı olan varisi bulmasına yardım eden ekibimizi bu sefer daha da karanlık anlar bekliyor. Athena yönetimi anlamaya çalışıp, kendini dış şehirlere kabul ettirmeye...