Kuzgun Şehri sarayının, bembeyaz karın ihtişamıyla kaplı bahçesine geldiklerinde herkesin başı dönüyordu. Kapıdan geçişler her zaman çok kolay olmuyordu. Zamanla buna alışıyorlardı ama ara verdiklerinde ve sonra yeniden bu kapılara döndüklerinde bu his sıfırdan başlıyordu.
Herkes yavaşça kendini toparlamakla uğraşırken, Kaşmir en arkada olmasına rağmen, ellerini ceplerinden çıkarmamış ve kimseyle konuşmadan herkesin arasından geçip gitmişti. Son olarak druidin omzuna yanlışlık olmadığı açık olan bir darbeyle dokunmuş olsa da bunu kimse önemsememişti. Hırsız gözlerini kısarak önlerinden ilerleyen suikastçıya bakıyordu. Onu gerdiğini biliyordu. Fakat o, kendisini daha çok geriyordu. Güven duymadığı biriyle aynı ekipte olma hissinden de hiç hoşlanmıyordu.
Kaşmir hızlı adımlarla aralarındaki mesafeyi açmış ve sarayın kapısına doğru bir hayli yol kat etmişken, efsuncu da nişancıya işaret ederek, onu peşinden göndermişti. Salvator ikinci kez sormadan hızlı adımlarını koşar adımlara çevirip, ona yetişmeyi başarmıştı. Omuzundaki yayını düzeltti ve yan gözle suikastçının öldüresiye karanlıklaşmış buz mavisi gözlerine baktı. O, bu bakışlara karşılık vermiyordu. Zihninden milyonlarca şeyin geçtiği de çok açıktı. Gözlerini kapıdan hiç ayırmadan tek elini kaldırıp, kapıdaki muhafızlara kapıyı açtırması bile çok hızlı olmuştu.
—Kaşmir, sakin ol. Ne yapıyorsun?
—Monku bulmaya çalışıyorum. Madem çözüm onda, hemen halletsin.
—Suikastçı bunu hemencecik kimsenin çözemeyeceğini biliyorsun değil mi?
Kaşmir o kadar hızlı bir şekilde olduğu yerde durmuştu ki nişancı da bir an onunla aynı şeyi yapabilmek için yayını düşürüvermişti. Ama hızlıca toparlandı ve suikastçının ona dönen öfkeli buz gözlerine baktı.
—Bunu "hemencecik" biri çözmeli nişancı duydun mu? Benim tahammül edebileceğimden fazlası bu.
—Biliyorum ve seni çok iyi anlıyorum. Ama sakinleş. Bunun kimseye faydası yok.
Kaşmir yeniden öfkeyle dudaklarını aralamıştı ki, Alexander'ın sesi koridorun başından duyuldu. Bu gerginliğin ardından birinin gülümseyerek konuşması bir an için Salvator'u tahmininden daha iyi hissettirmişti. İstemsizce ona, şimdiye kadar sunduğu en içten gülümsemeyi sunmuştu.
—Ne bu acele? Diğerleri nerede?
Kaşmir, nişancıyı boşverip hızlı adımlarla koridorun başına, monkun yanına gitti. Salvator artık onu takip etmeyle yetinmişti çünkü yetişmeye çalışmak da bir çözüm olmamıştı. Suikastçı tüm ciddiyetiyle monkun karşısına dikildi.
—Alexander acilen hırsıza bakman lazım?
—Ne? Ne oldu? Yaralandı mı?
—Hayır ama eğer düzelmezse ben birilerini yaralayacağım.
Salvator, suikastçının ne olup bittiğini anlatamayacağını fark edince onların yanına geldiği anda araya girmişti. Yan gözle Kaşmir'i de kontrol ediyordu ama onun öfkesini durdurmak imkansız gibiydi. Kafası hiç yerinde değildi.
—Hırsızın hafızasıyla oynamışlar. Kaşmir'i hatırlamıyor ve sanırım hepimizi başka başka hatırlıyor.
Koridorun başında görünen ekibin ayak sesleri duyulduğunda monk da gözlerini onlara doğru kısmıştı. Sorunu anlamıştı ama ilk düşündüğü bunu kimin, nasıl yapmış olduğuydu. Üstelik o bir rüya büyücüsüydü ve ona bunu yapmak öyle sanıldığı kadar kolay olmamış olmalıydı. Gelen kişi ya çok daha güçlü bir büyücüydü ya da başka bir yardım almıştı. Sarayda olmadığı anlardan nefret ediyordu. Her zaman daha az güvenlik demekti. Monk kısık gözlerle kendisine doğru yaklaşan hırsıza bakarken, bir kaç saniye sonra onu germemek adına hafifçe gülümsedi. Alexander gülümsediğinde elbette ki hafif bir gülümseme de olsa bu, inci gibi dişleri her zaman görünürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Hırsızları 2 - "Buz Mavisi Gölge" (Devam Ediyor)
FantasiÇöl Hırsızları birinci kitapta Beyaz Prens ve diğerleriyle savaşarak, Çöl Şehri'nin hakkı olan varisi bulmasına yardım eden ekibimizi bu sefer daha da karanlık anlar bekliyor. Athena yönetimi anlamaya çalışıp, kendini dış şehirlere kabul ettirmeye...