—Beyler bana bir saniyenizi ayırabilir miydiniz acaba?
Nişancı bütün ciddiyeti ve ilk kez gördükleri endişeli bakışlarıyla monk ve suikastçının arasına girdiğinde yağmur başlamıştı. Ormanın bütün güzel kokusu tüm benliklerini sarmaya başlamış ve bir şekilde ıslanmaktan mutsuz olmadan ileride görünen ve zar zor seçilen minik meşalelere doğru yürüyorlardı. Burası Cadılar Kasabası idi. Burada zorlu bir zaman geçireceklerine eminlerdi. En azından efsuncu cadıları yardım için ikna edene dek bir hayli zorlu olacaktı.
Hırsız, Rafael ile önden yürüyordu. Suikastçı hemen arkalarından yürüdükleri süre boyunca druidin çenesinin nasılda düşmüş olduğunu düşünüp duruyordu. Hırsızla konuşmaya gelince kimse onu susturamıyormuş gibi hissediyordu. Bu sinirlerinin her bir parçasını zıplatıyor ve eli sürekli hançerine gidiyordu ama söz vermişti ve hırsıza çoktan "benden bu kadar" demişti. Şimdi neyin nesiydi?
Efsuncu ve Talya en önden yürüyorlardı. Nişancı da onlardan ayrılıp geride kalmış ve bu ikiliye anlatması gereken bir durum olduğunu düşünerek ağaçlara çıkmadan önce son şansını kullanmak istemişti. Talya'nın verdiği haber... hayatının en güzel haberi olabilirdi. İçinde uçuşan kelebekler kısa zamanda endişe harmonisine döndüğü için bunu yeterince gösterememiş olsa da onun bunu bildiğine emindi. Talya'nın gördüğü en iyi annelerden biri olacağını biliyordu. Kendi annesi kadar mükemmeldi. Düşününce ekipte kendi annesine tapan tek kişi olabilirdi. Gerçi hırsız da son zamanlarda bu konuyla ilgili bir hayli yol kat etmişti ama bu da hatırladıklarından biri miydi artık anlaması zordu.
Suikastçı iki kaşını da kaldırarak Salvator'un endişeli çağrısına karşı yüzünü ona çevirdi.
— Neyin var adamım, kalp krizi falan mı geçiriyorsun? Bu ifadenin tek açıklaması bu olabilir çünkü.
Nişancı iç çekti. Bu konuda haklı olabilirdi. Hayatında Talya ve bebek olmasaydı bu ifadeyi ancak kalp krizi sırasında takınabilirdi. Gerçi o anda bile bu kadar endişeli olması zordu. Kendiyle ilgili endişeleri Talya o haberi verene kadar neredeyse sıfırdı. Salvator bakışlarını monka çevirdi. Alexander şüpheci bir şekilde ona bakmaya devam ediyordu. Aslında onun bu durumu anlamış olabileceğini düşünmüştü. Sonuçta bir monktu ve... sonra Alexander'ın ifadesinin aslında şaşkın değil anlayışlı olduğunu fark etti. Bu da gözlerini kısmasına sebep olmuştu.
— Biliyordun değil mi?
Alexander omuzlarını silkerken "eh, tabii" dedi. Salvator önce onun öğrenmiş olmasına mı sinirlenmesi gerektiğine ya da bile bile onun buraya gelmesine izin vermesine mi sinirlenmesi gerektiğine emin olamıyordu. Başını sallarken Kaşmir de kaşlarını çattı ve konuyu hiç anlamadığı için ellerini cebine koyarak, ıslanmış saçlarını düzeltirken "e biri bana açıklayacak mı?" dedi.
— Talya hamile.
Nişancı bir anda söylediği bu cümlenin nasıl gerçek olduğuna hala inanamıyordu. Fakat yüksek sesle bunu söylediğinde endişesi daha da büyümüştü. Bu işi nasıl atlatabilirdi bilemiyordu. Onu buradan uzaklaştırmak imkansızdı. Bunu denemişti. Geri dönmeyecekti. Sonra gözleri Alexander'la buluştu çünkü Kaşmir küçük çaplı bir şok geçiriyor gibi kalakalmıştı. Bu yüzden üçü de ağaçların altında, grup biraz ilerlemeye devam ederken öylece durdu.
— Alexander bunu neden bana söylemedin? Yani Talya'nın buraya gelmesini engellemem gerekirdi. Biliyorsun işte.
— Nişancı bu haberi söylemek bana düşmezdi. Talya beklemem gerektiğini söyledi. Üzgünüm onun sözünü senden daha çok önemsiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Hırsızları 2 - "Buz Mavisi Gölge" (Devam Ediyor)
FantasyÇöl Hırsızları birinci kitapta Beyaz Prens ve diğerleriyle savaşarak, Çöl Şehri'nin hakkı olan varisi bulmasına yardım eden ekibimizi bu sefer daha da karanlık anlar bekliyor. Athena yönetimi anlamaya çalışıp, kendini dış şehirlere kabul ettirmeye...