Ennnn sevdiğim bölümlere başlamış bulunuyoruz. 15 tatilde süper bölümlerle döneceğim. (Ocak 20'si civarı.) Sizleri çok özledim.
Oylar buraya, yorumlar satır aralarına.
Birazasli uzun bir aradan sonra iyi okumalar diler...
"Çok hızlısın." demiştim Arch üzerini değiştirip geldiğinde ancak yüzündeki ifadesizlik alabildiğim tek cevap olmuştu. Doğrudan masaya yerleşip koltuğa oturdu ve sistemde birkaç ayar yaptı. Hemen ardından takmam için gözlükleri bana uzattı. Sakin bir şekilde gözlüğü alıp kafama çevirirken gözleriyle gözlerimin çarpıştığını hissettim.
Bu kez farklıydı, biliyorduk.
O oyunun canını okumak için giriyordum simülasyona.
Saniyeler sonra oyunun içine girdiğimizde tam bir cephaneyle karşılaşmıştım. Karşımda birçok hedef tahtası vardı. Tamamen betondan oluşan gri duvarların arasındaki loş ışıkta Archangel belirdi.
"Atış mı yapacağız?" diye sorduğumda beni onayladı kafasını sallayarak.
"Silah rozetlerinin tamamına sahip olman gerek."
"Kaç taneler ki?" diye sormadan edemedim. "Yani ben en son dördüncü seviyeye çıkmış bir manyağım. Oyun kurallarının dışına çıkabiliyorum mu demek oluyor bu?"
"Göreceğiz." İlk sorumu es geçerek duvara asılı olan silahlardan birini uzattı.
"Adı ne?"
"Zamanla öğrenirsin onları." diyerek hedef tahtasını işaret etti. Arada metrelerce mesafe vardı ama uzun namlulu bir silah olduğundan dolayı bu mesafenin normal olduğunu düşündüm.
"Kolunu bükme. Bacaklarını biraz daha aç. Sert bir atış olacak, kolunu hareket ettirmemeye çalış."
Archangel'ın her dediğini can kulağıyla dinledikten sonra karşımdaki duvara bakıp daha iyi nişan aldım. Hedef tahtası insan vücudu gibiydi. Manken olduğunu biliyordum ama bunları gördükçe aklıma botların aslında yaşayan insanlar, belki de öldükten sonra buraya aktarılan insanlar olduğunu düşünmeden edemiyordum.
"Nefesini kontrol et." dedi. Ne ara arkama geldiğini anlamamıştım bile.
"Zor." Aklımda Luna başta olmak üzere onlarca şey varken çok zordu.
"Bir dahakine taraman için mavi bir Maserati vereceğim sana." İstemsizce kıkırdayarak Arch'a baktım ama kaşlarıyla hedefi işaret ediyordu.
Atışımı yaptım.
(Serhat Durmus-Slience of Reality, bence birlikte okumalısınız.)
Kulaklarım patlayacak gibiydi. Cephanelikte çok fazla vakit geçirdiğimizden dolayı ellerimde barut lekeleri vardı. Hafif hafif sertleşen parmak uçlarımı yıkamak için can atıyordum ancak neyse ki, yalnızca bir simülasyondaydık.
"Beş milyon doları yalnızca oyundan kazanmayacağım, değil mi?"
Neredeyse gece yarısı olacak kadar oyunda kalmış ve asla çıkmamıştık. Bir yandan, kendimi Arch'a karşı borçlu hissetmeye başlamıştım. Luna ile hiçbir bağı olmamasına rağmen tüm gününü bana ayırması ve başım her belaya sıkıştığında yanımda belirivermesi... Garip hissettiriyordu. -13. katta yaşanan o tuhaf günde benim başımı belaya sokan kendisi olduğu için onu hiç affedemem sanıyordum ama... Ama bugün yapmaya çalıştığı şeyin çok başka olduğunu fark ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN KAMPI: TURNUVA (+18)
ActionAura, henüz kampa katılmadan önce bile bir şeyler olacağını seziyordu. Ancak bu kadarını kimse tahmin edememişti. Oyundaki botlar, aslında sonsuza dek uykuya yatırılmış gerçek insanlardı ve sahte oyun kurucularla gerçek oyunkurucu arasında büyük bi...