Odaya girdiğimde saat gece yarısını biraz geçiyordu. Arabada hiç konuşmamış, hatta ben biraz uyuklamıştım, ardından odalarımıza gelmiştik. Aklımda çok fazla soru olmasına rağmen yine ve yine susmuş, kendimi gerçek bir uykunun kollarına bırakmıştım. Sonraki günse... Doremi ve Rapsodi gelmiş, beni ikinci serbest yarış için hazırlamaya başlamışlardı. Yani, kahvaltı yaptırmış ve gerçekten iyi olup olmadığımdan emin olmaya çalışmışlardı.
Gözlükler takıldı.
Luna yoktu.
3, 2, 1 ve uyandım.
Ormanlık bir alanda açtım gözümü. 200 kişinin tamamı aynı alandaydık ve bu kez kaçmak yerine olduğum yerde kalmayı seçmiştim.
"Çantanda yeni bir silah var. Otomatik, şarjorü oldukça geniş. PSK, dün kazandığın bir sponsor, onun hediyesi."
Rapsodi'yi onaylayarak çantama uzandım. Oyunun başlamasına kalan 4 saniyede bulduğum geniş bir ağacın arkasına doğru koşmaya başladım. Ardından yazı belirdi.
OYUN BAŞLADI!
Silah sesleri aynı anda yükselirken bana doğru ateş eden birinin varlığımı gördüm. Gözlerimi kısarak yerinden emin olmaya çalışırken silahla çoktan ateş etmeye başlamıştım.
"Biraz daha yakınlaşman gerek." dedi Rapsodi. "Menzil dışındasın."
"Aynen, yaklaşayım da öleyim." diye mırıldanırken kalan oyuncu sayısının 158 olduğunu gördüm. Çok çabuk ölüyorlardı.
"Hızlı ol! Gelenler var. Sol tarafta, haritada görünen kulübeye doğru koşarsan ilk girenlerden biri sen olursun."
Uyarıyı aldığım gibi koşmaya başlarken bana ateş eden oyuncu umrumda bile olmadı. Hızlıca gördüğüm yıkılmış ağaçların üzerinden zıplayarak ilerlemeye devam ettim. Kulübeyi gördüm ama çevresinde birileri olduğunu da gördüm.
"Birileri var!" dedim Rapsodi beni duysun diye.
"Biri yeni oyuncu, onu haklarsın. Şarjörünü kontrol et!"
Daha hızlı koşarak klübenin bahçesine girdiğimde camdan gördüğüm erkek oyuncuya ateş ettim. Bu silahı kullanmak daha zordu ama en azından sürekli ateş ediyor olması hayatta kalmamı kolaylaştırırdı.
"Bir dahakine şu cırtlak şorttan kurtar beni!" diye haykırdım. Oyuncu yere yığıldı ve yeşil yeşil parlayan sırt çantasını gördüm.
"Luna'nın işi o." dedi kulaklıktan duyarsızca. "Ben yarış pilotuysam o manken pilotu."
"Neyse ne!" Camdan içeri attım kendimi. Sessiz adımlarla çantaya ilerleyip bulduğum bir ilk yardım kitini aldım. 2 tane ucuz bıçak ve bir tabanca da vardı ama geçen seferki oyunda nadir bir bıçak kazandığım için hiç birine dokunmadım. İyi oyunculardan iyi ganimet çıkıyordu anlaşılan.
"Evde kaç kişi var?"
"İki yan odanda 3 kişi var. Birbirlerini öldürmüyorlar."
"Kim olduklarını görüyor musun?"
"Hayır. Duvar arkasına yaklaşamıyorum."
Bıkkınlıkla nefes aldım. Neden bilmiyorum ama dürtülerim bana ne olursa olsun bu oyunu iyi oynamam gerektiğini söylüyordu. Çünkü simülasyonda kendimi ne kadar geliştirirsem, gerçek hayatta da o kadar gelişirdim. Yani... Kim istemez ki yıllarca spor yapmadan, yalnızca bir anda muhteşem dövüş yetenekleri elde etmeyi?
Silah ve bıçak için aynısını söyleyemiyordum tabi.
Yavaş adımlarla yeniden odanın kapısına gidip iç çektim. Pekala, her şey yolundaydı ve öyle kalmalıydı. Ölmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN KAMPI: TURNUVA (+18)
AçãoAura, henüz kampa katılmadan önce bile bir şeyler olacağını seziyordu. Ancak bu kadarını kimse tahmin edememişti. Oyundaki botlar, aslında sonsuza dek uykuya yatırılmış gerçek insanlardı ve sahte oyun kurucularla gerçek oyunkurucu arasında büyük bi...