Yarım yamalak uyuyabildiğimde aslında çok sevdiğim uyku düzenimin ne kadar bozulduğunu fark etmiştim. Öyle ki uyurken, hatta uyumaya çalışırken, daha çok yorulmuştum. Bunu benden başka kimse başaramazdı sanıyorum.
Odaya ilk gelen kişi Ceren, yani Luna oldu. Ona Luna diye seslenmek bana tuhaf gelse de alışacağımı biliyordum. İnsanoğlu bu hayatta her şeye alışabilecek güçlükteydi. Sonrasında Berk, diğer adıyla Rapsodi odama gelmişti. Liderin kahvaltıdan sonra geleceğini düşünerek yemek salonuna indik. Bu salonda her liderin ekibine farklı uzun masalar ayrılmıştı, o yüzden bizim grubu görüp direkt olarak masada hazır duran tabakların başına geçtik. Yemekler çok çeşitli ve oldukça lezzetliydi.
Grupta bazı konuşmalar döndü ama bunlar yalnızca oyunla alakalıydı. Herkes heyecanını, büyük sponsorları kapmak istediklerinden bahsediyordu. Yalnızca bir kişi ilgimi çeken o cümleyi kurdu.
"Oyun kurucuların desteklediği bazı kişiler olacakmış. Bu turnuva oyuncuların değil, oyun kurucuların turnuvasına dönecek."
"Haksızlık olmaz mı?" diye sormadan edemedim. Kızın adı, yani kullanıcı adı Yunan Tanrıçası Kirke'ydi. Büyü tanrıçalarından biri olduğundan başka bir bilgim yoktu bu isim hakkında.
"Aslına bakılırsa kuralları kimse açıklamadı. Oyun eğer oyun kurucuların savaşından ibaretse kurallar böyle belirlenir." Hemen hemen 30 kişi olduğumuz masada kısa bir sessizlik döndü. Bu, şu demek oluyordu: Oyun kurucular kazanmak için herkesi harcar.
"Hazır mısınız?" diye soran sesle başımızı kaldırdık. Lider, elindeki kutuyu masanın boş bir yerine bırakıp içinden çıkardığı tabletleri bize sırayla dağıttı. Hepsi siyah renkli, oldukça hızlı, yalnızca parmak iziyle açılan üstün teknolojik cihazlardı. Marka yazmıyordu ve bu bana ister istemez birini hatırlattı.
"Tabletlere her sabah günün akışı ve önemli haberler gelecek. Birbirinizle iletişim kurabilirsiniz ancak dış dünyayla henüz kuramazsınız. O nedenle cihazlara başta sosyal medya olmak üzere bir şeyler indirirseniz kendini otomatik olarak kapatır. Size de tablet yerine her gün bir gazete gelir."
Kaşlarım çatıldı ama düzeltmem kısa sürdü. Tüm ekip genel anlamda huysuzlandı çünkü neden hayatımıza ait bir şeylere ulaşmamız istenmiyordu?
"İlk simülasyonlara bugün gireceksiniz. Sizlerle ekip arkadaşlarınızdan biri iletişim halinde olacak, diğeri yalnızca izleyici olarak kalabilir. O yüzden oyunlar hakkında bilgili olan kişileri tercih edin." Rapsodi bana göz kırptı.
"Önce binayı gezelim." diyen liderle birlikte kalkmış bulunduk.Tabletlerde binanın basit bir krokisi vardı ancak bir yere gitme ihtiyacında olursak lidere çağrı göndermemiz de yeterli olurmuş. Eğer aynı anda birkaç kişi çağrı atarsa da kat görevlileri bize eşlik etmek için görevlendirilmiş. Olası olumsuz durumlarda odalarımızda bulunan alarm sistemlerinin öteceği söylendi.
Garip.
Bir oyun için fazla uğraşılmış bir durum.
Simülasyonlara her oyuncu kendi odasında giriyordu. Burada bize yol gösterici olan ve her daim izleyici olan bazı doktorlar vardı. Şu anlık sayıları üç olsa da yarışlar başladığında bire düşeceği ve kendilerinin yalnızca tek kişiyle ilgilenmekle görevli olduğu bildirildi. Yani, benim doktorum kullandığı adıyla birlikte Doremi'ydi. Evet, o oldukça yakışıklı bir erkek .
Genel olarak binada çirkin olduğunu düşündüğüm hiç oyuncu yoktu. Zaten oyun karakterleri bizim şimdiki yüzümüzün biraz daha dijital haliydi. Bundan olsa gerek sponsor konusunda şanslı bir noktadaydık.
"Hazır mısın?" diye soran Doremi'ye başımı salladım. Gözüme oldukça kaba duran bir gözlüğü geçirdikten sonra üçten geriye doğru saydı. İlk olduğu için heyecanlanmam normal dese de tek hissettiğim şey yoğun stresten ibaretti. Uyudum ama saniyeler sonra kendimi bir rüyanın içinde buldum.
Yeşil, oldukça doğal duran ağaçlık bir alandaydım. Etraftan gelen sesler gerçekten dışarıdaymışım gibi hissettiriyordu. İlk olarak başımı eğip vücuduma baktım ve üzerimde az önce uyurken giydiğim siyah pantolon ve siyah atletin olduğunu gördüm. Yürüdüğümde de bastığım yaprak seslerini işiterek oldukça tuhaf hissetmiştim.
Bilim kurgu filmlerinden fırlamıştım sanki.
Bilim kurgu filmlerine fırlatılmış da olabilirim.
"Rapsodi," diye seslendim. Bir yandan da yürümeye ve etrafı gezmeye devam ediyordum. Gerçeklikten uzak olduğumu anlamam yerde bir böcek bile görmememle kesinleşti. "Beni duyuyor musun?"
Ses gelmedi. Bu durum beni oldukça huzursuz etti ama sonuçta ilk kez deniyorduk, kulaklık veya mikrofonlar bozuk olabilirdi. Olabilirdi, değil mi?
Derin nefesler aldım. O kadar sık nefes alıyordum ki oyunda değilim sandım. Sonra görüş açımda hep kalan nesneleri fark ederek onlara odaklandım. Sol üst köşede bir harita vardı, açmaya çalıştım ama beceremedim. Sağ alt köşede boş silah yerini fark ettim. Biraz üstünde de ne zamandır taşıdığımı anlamadığım siyah, tüm itemları boş olan çantayı fark ettim.
"Raspsodi." diye seslendim tekrar. Bu kez sesim endişe doluydu. "Doremi, sizi duyamıyorum." Acaba onlarla konuşmak için bir şey mi yapmam lazımdı? "Uyandırın beni, neler oluyor?"
"Korkma." dedi arkamdan gelen bir ses. Dönüşüm çok hızlı oldu, bu yüzden yere düşmekten kendimi alamadım. Popom acımıştı ama oralı olamayacak kadar şaşkındım.
"Sen..." dedim bir an. "Miraç?"
Göz kırparak elini uzattı. Oyuncu muydu? Ama nasıl? Uzanıp elini tuttuğumda beni kaldırmasına izin verdim. Üstümü bile çırpmamıştım ama buna gerek var mıydı emin bile değildim.
"Hile yapacağımı düşünme." dedi. "Bir oyun kurucudan destek almak istiyorsan hak etmen gerek."
Ne?
"Ne? Burada ne işin var?" Yalan kokusu alıyorum. Doktor olmadığı belliydi zaten ama bir oyun kurucu olmak... Demek ki turnuva için beni tebrik etme sebebi de buydu. Sahip olduğu teknoloji şimdi anlam kazanıyordu.
"Seni görmeye geldim. Biliyorsun, Aura, şaşırmanı çok seviyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN KAMPI: TURNUVA (+18)
AcciónAura, henüz kampa katılmadan önce bile bir şeyler olacağını seziyordu. Ancak bu kadarını kimse tahmin edememişti. Oyundaki botlar, aslında sonsuza dek uykuya yatırılmış gerçek insanlardı ve sahte oyun kurucularla gerçek oyunkurucu arasında büyük bi...