36. BÖLÜM: DÜNYA BARIŞI

217 26 5
                                    

Se-lam-laaar!

Bu bölümü yazmak için 35 bölüm bekledim desem inanır mısınız bana? Çünkü kalbimi tuta tuta yazdım, Aura'dan bir farkım yoktu.

Demem o ki, bu bölümü biraz sindirmeniz gerekecek çünkü her noktası ayrı bir olay. Benim bile ellerim titredi yazarken, dedim ki VAY BE!

Bence bu bölüm - özellikle bu bölüm- bayağı bir yorumu ve yıldızı hak etti.

Birazasli iyi okumalar diler...

(Özellikle mesaj sahnesinde okumanız için bir parça: AaRON - Lost Highway)

Örümcekler fayansa tırmanamazdı. Evet, tırmanamıyorlardı çünkü kayıp duruyorlardı. Ne kadar da ben, değil mi? Çabalamak, çabalamak, daha çok çabalamak ve olduğun yerde kalmak, bir adım bile atamamak...

"Ben de diyordum ki, bu adam neden burada?" diyerek histerik bir gülüş bıraktım. Bu gülüş sinir bozukluğumun bir fragmanı bile olamazdı.

"Savaşım seninle değil." dedi düz bir sesle Miraç. "Hiç olmadı."

"Ona saldırırsan... Bir ihtimal bu rövanşı alabilirsin. En azından seni dışarı atarlar." dedi Arch. Kulaklıktan gelen ses nedeniyle dikkatim çabuk dağılıyordu ve maalesef karşımdaki adam bunu fark etmişti. Bu yüzden avucunu açıp bana uzatmıştı.

"O küçük şeyi çıkarmanın vakti geldi. Burada kalıyorsun."

"Bunu ben seçmedim." dedim yalnızca. Arch anlamış olmalıydı. Sonra çıkarıp kulaklığı avucuna bıraktım. Saniyeler sonra yanımızdan geçen garsonun elindeki şarap bardağına düşmüştü kulaklık. Dışarıyla, en azından Arch ile,  tüm bağlantım kopmuştu. Çantamda telefon olması da silah olması da bir şeyi değiştirmiyordu bence.

"Ne yapacağız? Sanatla iç içe geçerek yeni bir oyuna mı başlayacağız?" 

"Bunlara sanat mı diyorsun gerçekten?" diye sordu Miraç. Bir an, çok kısa bir an sanattan ne anladığını sormak istedim. Keza benim sanat tanımım genel geçer şeylerden ibaretti. Paranın içinde gözümü açmadım ve belki de sahip olduğu paranın binde birini görmediğim için merak ediyordum: Zenginler için sanat ne olabilirdi? Ama tüm dikkatim başka bir soruyla dağıldı. "Seni neyin içine attığını bilmiyorsun, değil mi?"

Kaşlarım çatılırken ona baktım. "Neyin içine attı beni? Bir oyun kampına sokup arkadaşımı sakat bırakmadı. Onu savunmak istemiyorum ama benden 5 milyon dolar istemedi. Kafamın içine girmedi. İnsanların bir hançerin arkasına sığınarak oluşturduğu garip yarışlara sokup milletin birbirini kesmesini izletmedi mesela. Ne yaptı ki bana? Baktığımda gördüğüm tek şey bir avuç yardım, biraz sinir bozucu şekilde ama sonuç bu!"

Yükselen sesim dolayısıyla eli havaya kalktı ve "Biraz sakin olmalısın Eda." dedi. 

"Hıh" diye bir ses çıkardım. Gözlerimi devirirken sakin olmaya da çalışıyordum, yalan yoktu ama o söylediği için değildi. Öfke, düşünceleri ele geçirme özelliğine sahip olan bir duyguydu. Mantığını senden alırdı ve duyguları öne çıkarırdı. Bu yüzden sakin kalmam gerekiyordu. 

"Tabloların arkasında ne olduğunu biliyor musun?"

"Tarihi eser mi?" dedim direkt. 

"Cık." Başını yana salladı iki kez. "Bilmek istemeyeceğin korkunç şeyler var. Buradan çıktığında adamlar daha kampa varamadan bulacak seni." Bir adım daha attı ve sesini kısarak konuşmasına devam etti. "Ayin gibi bir şeyin içine sokacaklar. 'Düşmüş Melekler' dediği şey, bir avuç insan. Sırtlarına diktikleri kanatları sökerek onları tanrının evinden attıklarını söyleyecekler. Günahkar olduklarını bağıracaklar. Senin sayende onlardan kurtulduklarını söyleyerek sana tapacaklar." 

OYUN KAMPI: TURNUVA (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin