5. BÖLÜM: DIŞARIDAYIM

797 63 3
                                    

"ALLAH BE!" diye bağıran Berk ile gözlerimi açtım. "UYANIN LAN UYANIN!"

Odaya bir anda bodoslama girince dengesini koruyamayan Berk yüzünden yerimden sıçradım. Zaten zar zor uyumuştum, üstüne bu tavırları eklenince zıvanadan çıkacağımı hissettim.

"Senin ben amına koyayım gece gece ne bağırıyorsun?"

"N'oluyo ya?"

Ceren uyku gözlüğünü sarı saçlarına çıkarmış bir şekilde içeri girdi. O da hiçbir şey anlamamış gibi duruyordu ki Berk konuşma zahmetine girdi. Saat gecenin bir yarısıydı, etraf o kadar karanlıktı ki koridordaki lamba haricinde ışık kaynağı yoktu.

"Kazandık! Oyuna davet edildik!"

"Bu muydu?" dedim kendimi yeniden yatağa atarken. Ben de bir şey oldu sanmıştım. Özür dilerim kalbim, hızlı atıp fazladan çalışmana neden oldum.

"Zengin olacağız." dedi Berk. "Artık okumamıza gerek yok. Yalnız kötü bir haberim de var oyuncu olarak ben seçilmemişim." Bir an yüzü düşer gibi oldu. "Ama en azından Ceren de seçilmemiş."

Elimi alnıma vururken Berk konuşmaya devam ediyordu. Ne zaman çıkacaktı bu odadan sahi? Üstelik yüz bin gibi bir sayıyla okumamıza gerek olmadığını mı söylemişti? Bu çocuk yüz bine eli yüzü düzgün bir arabanın bile zor alındığını bilmiyor muydu?

"Neyse ki ben oyun odasındayım, destekçi olarak. Sponsor işleriyle de Ceren ilgilenecek."

Kısa bir bağırış çağırış ve kutlama faslından sonra odam bir şekilde terk edildi. Hala içeriden yükselen kahkahaları ve kazanabileceğimiz paralar hakkında yapılan muhabbetleri duyabiliyordum. Elimi telefonuma atıp saate bakmıştım ki gece 3 olduğunu gördüm. Uyuyalı sadece 2 saat mi olmuştu?

Gözümü alan ekranı kapatıp uyumaya  çalıştım ancak çok başarılı olamadım. Öyle kötü uyanmıştım ki ne sinirimden ne de düşünmekten daha fazla uyuyamadım. Ben de son çareyi kendime kahve yapmakta ve en azından bütünleme sınavlarına çalışmakta buldum. Bu sene alttan üç dersi olan bir öğrenciydim maalesef.

Odadan çıkıp mutfağa geçtiğimde bizimkilerin balkonda hararetli şekilde konuştuğunu duydum. Berk, Ceren'e yapımcıların diğer oyunlarda nasıl yöntemler kullandığını anlatıyordu ve eline mouse değmemiş kızımız onu can kulağıyla dinliyordu. Kahveyi yapıp odama döndükten sonra aklıma o mavi Maserati'nin gelmesine engel olamadım. Acaba o klübe geri gitsem...

Saçmalama Eda. Adamı koca şehirde nasıl bulacaksın bir daha? Gerçi arabasını gören duyan olsa kesin bulurdum ama...

Favori mekanıydı, diyen şeytan olaya dahil oldu. Başımı iki yana sallayarak kahvemden bir yudum aldım. Onu orada bulmam imkansızdı. Adam telefonunun bile peşine düşmemişti ki!

Telefon. Asla açılmayan ve metal bir kutudan başka bir şeye dönüşmeyen o garip şey.

Karanlık odanın içinde bir süre o telefonu aradım. Yorganın arasında bulduğumda açıkçası mutlu oldum çünkü kaybetmemiştim. Gerçi, kaybetsem de artık işlevini yerine getiremiyordu. Acaba o adam telefonu bilerek imha etmiş, kendisinden bir anı olsun diye masada mı bırakmıştı?

Bulduğumda yerde olduğunu ilk kez fark ettim. Sanırım düştüğü için bozulmuştu ve biz açılsın diye başında saatlerce boşuna vakit harcamıştık. Belki de onu bir telefoncuya götürmeliydim ama Berk gibi teknolojik işlerle ilgilenen biri bile umutsuz vaka olduğunu söylüyordu.

Telefonun nasıl markası olmazdı ki?

Yatağa yeniden otururken telefonun yanındaki çıkıntıya bastım. Üzerindeki tek pürüz buydu ve yine açılmazsa adamı da, telefonu da, o gece olanları da unutmaya kararlıydım. Ve tabi... Açılmadı. Kahvemi yandaki minik masanın üstüne bıraktıktan sonra derin bir nefes alıp telefonu yatağa attım. O anda ekranı yandı ve bir ışık huzmesi belirdi.

Beyaz ekranın hemen önünde kırmızı renkli uzun bir çizgi, onun üzerinde de tomurcuk halindeki bir çiçeğe benzettiğim üç çizgi belirdi. Üç çizgi eğikti ve yukarıda yeniden birleşiyordu. Sonra ekran yeniden kararıyordu ki ışık hızıyla telefonu aldım.

Ana ekran kırmızı bir arka plana sahipti. Onun elinde bunu tam olarak göremediğim için yorum yapamadım ama az önceki sembolle aynı renk olduğuna emindim. Bir kez dokunmaya cesaret ettim ki ne işe yaradığını bilmediğim uygulamalar belirdi. Birinin müzik uygulaması olduğunu sembolünden anladım ancak yazı yoktu. Harflerin yerine yalnızca 0 ve 1'den oluşan rakamlar yer alıyordu.

Müzik playlistindeki tek müziğe tıkladığımda o gün kulaklığımda çalan müziğin sesini duydum. Evdekiler fark etmesin diye hemen sesini kısarken derin bir nefes verdim. Ana ekrana geri dönerken arkada çalmaya devam eden müzikle birlikte mesaj balonu olan o sembole tıkladım. Milletin mesajlarını okumaya niyetim yoktu ama belki telefonunu aramışsa bana ulaşmak isterdi. Ancak mesaj ekranı yalnızca siyahtı.

Bir saniye sonra yeşil kodlar belirdi. Hemen ardındansa yeni bir mesaj geldiğini gösteren beyaz zarfla karşılaştım. İster istemez yenik düştüğüm merakım yüzünden o beyaz kutuya tıkladım.

"Dışarıdayım." yazıyordu. Sonra mesajın altında yeni kodlar belirdi ve yeni bir mesaj geldi.

"Seni bekliyorum."

Sanırım. Kalbime. Bir. Şeyler. Oluyor.

OYUN KAMPI: TURNUVA (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin