Şu an kendimle öyle bir savaş içerisindeydim ki bütün hücrelerim teker teker sızlıyordu. Öyle bir acıyordu ki içerim, nefes alamadığımı hissediyordum. Göğüs kafesim sıkışırken dolan gözlerimi Ali Sina'ya çevirdim. Dudakları aralanmış, lacivert gözleri irileşmiş bir biçimde bir bana bir anneme bakıyordu.
Yerimden usulca kalkıp, "Bana mı kaldı canım?" diye mırıldandım usulca. Yine rol yeteneğimi konuşturuyordum fakat bu kez gerçekten çok zorlanıyordum. Tam salondan çıkarken Ali Sina ortamdaki sessizliği bozdu.
"Bir dakika, bir dakika!" Durup ona döndüm ama çoktan kırılmıştı kalbim. "Ben hiçbir şeyi kabul etmedim, ne diyorsun Hatice Teyze?"
Babam kaşlarını çatıp anneme dönünce annem donakalmış bir ifadeyle bana baktı. Oysaki ben ondan kat kat daha şaşkındım. Ulan bir günüm normal geçsin, şimdi ne dönüyor burada?
"Oğlum..." dedi annem oturuşunu düzeltip. "Az önce kızı sana anlattım, buluşmayı kabul eder misin dedim de olur dedin ya."
Olur diyen ağzın yamulsun Ali Sina.
Ulan beni kıskandırmak için falan yapıyorsan eğer yapma, bak valla dinleyeceğim seni. Hem belki affederim.
İçimden geçenleri söylemek yerine susup Ali Sina'dan gelecek sözleri bekledim. Ay şimdi yapışacağım yakasına!
"Şey..." dedi Ali Sina, elini ensesine götürüp yüzünü ekşitirken. "Kusura bakmayın, çok çok özür dilerim. Ben az önce telefona dalmışım da, duymadım pek dediğinizi. Öylesine olur deyivermişim sanırım. Tekrar kusura bakmayın."
Hadi hep birlikte: OHH!
Ali Sina biliyor musun, gerçekten hiç değişmemişsin. Hala kalbime inme indiren şapşalın tekisin.
Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemi tutmaya çalıştım. Resmen benimle konuşurken etrafındaki kimseyi duymamıştı bile. Ben senden razıyım çocuk.
Annem güldü. "Ah be evladım..." Babam da katıldı olaya. Hiçbir şeyden haberi olmayan Nuh bile gülüyordu. Nuh'un oturduğu koltuğa yanaşıp kenara oturdum.
"Aman neyse," dedi babam. "Bizimki de patavatsızlık. Öyle hemen birini bulmaya çalıştık falan, belki sevdiği var çocuğun."
Değil mi ama baba?
Nuh bozdu sessizliğini. Munzırca, "Telefonda kiminle yazışıyordun Ali Sina abi? Sevdiğin kız mı?" diye sorunca çaktırmadan koluna çimdik attım. Ama Nuh beni kale almadı.
Ali Sina bu soruya sırıtmıştı. Vay be, çok güzel güldü vicdansız. Gözlerini çek kızım Nazlı, kendine gel.
"Eh," dedi Ali Sina. "Öyle de denebilir."
Gözlerim irileşirken elimde olmadan Ali Sina'ya bakmıştım yine. İfadesi utangaç ama munzırdı. Annem gülüp babama bakarken babam da sırıtmayı ihmal etmedi. Gülün gülün siz, çocuk sevdiğin mi deyince eh dedi ya! Eh dedi!
"Neyse," diye konuşup ortamı dağıttım. "Ben teravihe kadar odamdayım baba, çağırırsınız."
Babam başını sallarken annem çayını yudumluyordu. Salondan çıkmadan önce Ali Sina'yla göz göze geldik bir kez daha, bu kez gözlerimi devirip sırtımı ona döndüm ve çıktım oradan. Kendimi odama atarken az önceki somurtkan ifademden eser kalmamıştı. Odamın kapısını kapatır kapatmaz elimi ağzıma kapatıp çığlık atmış ve kendimi yatağımın üzerinde bulmuştum.
"Sevdiğim dedi!"
İkizler burcu olduğum doğrudur.
Kendi kendime gülerken yatakta boylu boyunca uzanmıştım, ellerim göbeğimin üzerinde birleşirken aptal aşıklardan farksızdım. Oysaki hayatım boyunca böyle olmamak için kendi kendime ders vermiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Uçak | Texting
ChickLitUçakçı: Güzellik görecelidir Feri. Uçakçı: Marifet güzel olmakta değil, özel olmakta.