"Abla, bunları nereye koyayım?"
Düzenlemeye uğraştığım raftan ellerimi çekmemi sağlayan, Nuh'un arkamdan gelen ve neredeyse yardım diye bağıran sesiydi. Arkamı döndüğümde elindeki koca kutuyu kıpkırmızı olmuş yüzüyle koyacak yer arıyordu.
"Dur, dur!" diyerek müdahale ettim hemen. Birlikte tutup kutuyu kazasız belasız yere indirdiğimizde Nuh elini beline götürüp güçlükle doğrulmuştu. Rahatlamayla karışık sesli bir soluk verdikten sonra endişeli bir tavırla ona döndüm.
"Oğlum sen eşek ölüsü kadar kutuyu niye tek başına taşıyorsun?"
Kendini boş bir duvara yaslayıp ellerini dizlerine koydu. "Ne bileyim abla ya," diye sıkıntılı bir nefes verdi. "Batuhan abi sen taşırsın diye gaz verdi de verdi. Ben de bir şey diyemedim."
Ellerimi kızgınlığımın göstergesi olarak belime yerleştirdim. Alacağın olsun Zıpçık.
"Kıracağım o Batuhan'ın kafasını ama. Tek başınıza ağır ağır şeyleri taşımayın demedim mi ben?"
Benim söylenmemin ardından sanki sözümü dinlemeyenin sadece Batuhan olmadığını belirtmek ister gibi Ali Sina girdi içeri. Omuzunda kocaman bir kutu vardı onun da. Gözlerim yuvalarından fırlayacak kadar açıldığında zorla konuştu Ali Sina.
"Güzelim..." derken sesi çıkmıyordu bile. "Şu kutuya bir destek ver, ben indireceğim şimdi omuzumdan."
Dediğini yapıp omuzunun üzerinde duran kutuyu tuttum, omuzunu eğip altından çıktığında da birlikte yavaşça yere indirdik. Onun da tıpkı Nuh gibi pestili çıkmıştı. Madem kendilerine bu kadar acımıyorlardı, ben de onlara acımayacaktım.
Ayağımdaki terliği çevik bir hamlede elime alıp havaya kaldırdım ve ikisinin birden üzerine yürüdüm. "Siz bana kafayı mı yedireceksiniz?" dedim elimdeki terliği havada tehdit edercesine sallarken. "Ben size demedim mi ağır eşyaları tek başınıza yüklenmeyin diye!"
İkisi önce utançla bana, ardından birbirlerine baktıktan sonra Ali Sina mırın kırın etmeye başladı.
"Feri'm, gerçekten o kadar ağır değillerdi. Hem..."
"Nazlı bunları nereye koyalım?"
"Bu da son kutu."
Emre ve Batu da ortama dahil olduklarında ellerindeki küçük kutulara baktım. Vay çakallar.
"Utanmıyor musunuz siz ağır kutuları başkalarına verip hafifleri taşımaya?"
Tabii ki Emre ve Batuhan arkadaşlarımdı fakat yine de Nuh ve Ali Sina için daha çok endişeleniyordum. Üstüne üstlük bu iki zıpçığın elinde küçücük şeyleri görünce kendime sinirlenme hakkını vermiştim.
"Ya ne alaka kızım?" diye hayretle söylenen Batuhan'dı. "Nuh yok ben şöyle güçlüyüm, böyle vücut yaptım diye başımın etini yemeseydi havasını söndürmemek için vermezdim o kutuyu eline."
Batuhan'ın hemen peşine Emre girdi söze.
"Ayrıca senin bu kocan olacak adam durmadan hiçbir eşyaya zarar gelmesin, aman hızlı olun dediği için verdik o kutuyu. Taşımacılığın da bir adabı var be!"
Onları dinlerken bir süre dümdüz ifademi korudum. Gözlerim onlardan sekip Ali Sina ve Nuh'un üzerinde de bir süre dolaştıktan sonra kendimi daha fazla tutamadım ve kahkahamı serbest bıraktım.
Hepsi çok komik söyleniyordu ve ifadeleri ise cabasıydı. Bu gülüşümün ardından elimde tuttuğum terliğimi yere atıp tekrar ayağıma giydim ve kenardaki boş sandalyeye oturdum. Ben gülerken onların da ifadeleri yumuşamıştı, ciddi ciddi korkuyordu bu dört adam benden. Yine de anlam veremeyerek bakıyorlardı bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Uçak | Texting
ChickLitUçakçı: Güzellik görecelidir Feri. Uçakçı: Marifet güzel olmakta değil, özel olmakta.