Uçakçı dün gece yazmamıştı.
Bu durumdan memnundum çünkü o çocuk gerçekten güven vermiyordu bana. Bir yandan da benden yardım isteyeceği konuyu merak ediyordum fakat pat diye de yumuşamayacaktım.
Öğle arasıydı. Okulun kantininde yılın son dondurmalarını yiyorduk. Elçin boğazım acıyor diyerek almamıştı, yanımızda çilekli sütünü içiyordu.
Aslında bu ayda okulda dondurma olması ne kadar doğru bilmiyordum fakat işimize gelmiyor da değildi. Öte yandan annem dondurma yediğimi görse fena azarlardı. Ama ilkokulda değildim ve annemin beni görmeyeceğini biliyordum.
Dondurmamın külağını ısırarak bitirdiğimde Selin ve Elif de bitirdiklerini belli ederek geri yaslandılar. Elif'in soğuk bir şeyler yiyince dudağı şişmesine rağmen dondurmaya karşı koyamıyordu. Ben olsam ben de koyamazdım.
Tuniğinin kolunu sıyırıp saatine bakan Selin'e çevirdim bakışlarımı. "Öğle arasının bitmesine on dakika kalmış. Ben gidip coğrafya ödevimi bitireyim."
Oturduğu koltuktan kalktığında Elif ve Elçin de ayaklandı. Ben de oturmayı bırakıp ayağa kalktım ve tuniğimle pantolonumu düzelttim.
"Benimle kim lavaboya gelecek?" diye sordu Elçin, Selin kantinden çıkmaya hazırlanırken.
"Benim sınıfa çıkmam lazım, ödevim..." diyerek bahanesini sunan Selin'e yanıt Elif'ten geldi.
"Ben gelirim." Elçin başını sallayıp gülümsedi ve elindeki süt kutusunu en yakın çöpe attı. Onlar kantinden çıkarken suyumun bittiği aklıma gelmişti. Arkalarından seslenip, "Ben su alıp geleceğim," dediğimde onaylar biçimde başlarını salladılar.
Onlar kantinden çıkınca ne kadar kalabalık olduğuna aldırmadan sıraya girdim. Havalar hala sıcak sayılırdı, ekimin ortalarındaydık. Zaten Karadeniz'de ne zaman hangi hava durumu olacağı belli olmuyordu. Ocak ayının ortasında bile güneş açtığını görebilirdiniz, ya da ağustosta bardaktan boşanırcasına yağmur yağdığını...
Sıra seyreldiğinde önümde sadece bir kişi vardı. Çok yaklaşmıyordum fakat sıramı da kaptırmıyordum. Cebimden bir lira çıkarıp uzatmaya hazırlandım ve önümdeki çocuk sıradan çıktı. Tam o anda başımın üzerinden uzanan bir kol tüm dengeyi bozdu.
"Abi bir su versene."
Kendimi kolunun altından uzaklaştırıp kaşlarımı çattım. Dakikalardır beklediğim sıramı almıştı!
"Hey!" dedim sinirle solurken. "Sıramı kaptın hayvan!"
Eline aldığı su şişesinden sonra tezgaha bozuk para bıraktı. Ardından başını eğip üstten bakarak, "Pardon?" diye mırıldandı.
Çocuğun boyu benden oldukça uzundu. Neredeyse 1,90'dı ve önüme geçmesine gerek kalmadan kapmıştı sıramı. Üzerindeki basketbol formasından da anlaşılacağı üzere basketbol takımındandı. Şaşırmadım. Bugün maçları vardı ve muhtemelen birazdan gideceklerdi.
"Ne pardon?" diye hırladım, dikkatimin dağılmasına izin vermeden. "Sıramı aldın be!"
Elindeki suyla birlikte çıktı sıradan fakat gitmedi.
"Kusura bakma, acelem vardı. İstersen alacağın şeyi ben alayım sana."
Gözlerimi devirdim belli belirsiz.
"İstemez."
Ona sırtımı dönüp tekrar sıraya girdim. Sinirliydim fakat uzatmadım da.
"Tekrar kusura bakma," demişti ve ben arkama bile dönmeden omuz silkmekle yetinmiştim. Kantinden ayrıldığını fark ettiğimde o tarafa döndüm. Büyük bir topluluk çıkış kapısının yanında duruyordu. Tahmin ettiğim gibi basketbol maçına gidiyorlardı. Tartıştığım çocuk da son bir kez bu tarafa dönüp peşlerine takıldı. Gözlerimi kaçırdım.
Ardından sıramın gelmesiyle sakince suyumu alıp, biten öğle arasıyla birlikte sınıfa çıktım.
***
Öğleden sonraki üç ders de tek nefesle bitmişti. Her zamanki siyah hırkamı üzerime geçirip sırt çantamı taktım. Sınıf çoğunlukla boşalırken Elçin'in koluma girmesiyle biz de çıktık sınıftan. Servise gidene kadar cebimden telefonumu çıkarmamıştım, servise oturunca açtım interneti.
Fazla bildirim yoktu. Sadece tahmin edildiği üzere Instagram'dan gelmişti bildirim. Gözlerimi devirip mesajına girdim.
alisinatekin: Sen az önce basketbol takımından Kerem'i mi azarladın? (13.14)
alisinatekin: Alnından öpmem gereken konular var anlaşılan. (13.14)
nazlıkaya: Höst ulan. (16.02)
alisinatekin: Tamam be kızma. (16.04)
alisinatekin: O çocuğa kıl oluyorum, ondan bu kadar hoşuma gitti.
nazlıkaya: Senin yüzünden azarlamadığıma emin olabilirsin.
alisinatekin: Formundasın maşallah.
nazlıkaya: Ya bir şey soracağım.
alisinatekin: Sor kanka.
Göz devirdim.
nazlıkaya: Madem kantinde gördün, neden yanıma gelmedin?
nazlıkaya: Sen beni görmüşsün tanımışsın ama ben seni hiç görmedim.
nazlıkaya: Yoksa sen de mi basketbol takımındansın?
alisinatekin: Yok be kızım, ne basketbolu.
alisinatekin: Önceden çok iyi oynuyordum, takımdaydım falan ama beden hocası ya basketbol ya futbol dedi.
alisinatekin: Ben de futbolu seçtim.
alisinatekin: O Kerem evladı da benim gitmemi bekliyormuş, kuruldu hemen kaptanlığa.
alisinatekin: Uzun süredir sevmiyorum o çocuğu.
nazlıkaya: Anladım.
nazlıkaya: Beni görünce neden gelmedin peki?
alisinatekin: Bilmem, istemedi canım.
nazlıkaya: Senin canın istemediğinde okey, benim istemediğinde ısrar.
alisinatekin: Ndmsmdlwöeş öyle.
nazlıkaya: Neyse, beni meşgul etme.
nazlıkaya: Müzik dinleyeceğim.
alisinatekin: Sonra görüşürüz KANKA :)
Bir kez daha devirdim gözlerimi. Çattık belaya ya.
İnterneti kapatıp kulaklığımı çıkardım. Telefona ve kulaklarıma taktıktan sonra da karıştırdım.
R.O.D.Y. Dünyada - Bizden Olmaz
Evet Uçakçı, bizden olmaz.
...
Nazlı için bir playlist hazırlamak istiyorum. Profilime link bırakırım çünkü onun ŞAHANE müziklerini dinlemelisiniz fklemfşw
Oy, yorum istiyorum. Beni takip ederseniz de mutlu olurum :)
Allah'a emanet olun 💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Uçak | Texting
Romanzi rosa / ChickLitUçakçı: Güzellik görecelidir Feri. Uçakçı: Marifet güzel olmakta değil, özel olmakta.