Kendimi havada süzülen bir uçurtma gibi hissediyordum; özgür ve ulaşılmaz. Bu belki çok yükseklere çıktığım için ürkütücüydü fakat süzüldüğüm bu gökyüzü Ali Sina'nındı. Onun lacivert gözlerinde kendimi hiç olmadığım kadar özgür hissediyordum. Ve asıl birinin ipimden çekecek olması korkuturdu beni.
"Bir, bir, bir söyledim her şeyi olmaz ki, zorlama boş yere. Senden kaçar oldum ben eng-"
Kapıdan çıktığımda gözlerim ilk Ali Sina'yla kesişmişti. Zaten bunu bekliyordum fakat akşam üstü güneşinin birkaç ton açtığı gözlerini görmek içimde bir şeylerin kopmasına sebep olmuştu. Yine ve yine çok yakışıklıydı.
Beni gördüğünde söylediği şarkıyı yarıda kesti ve yaslandığı bisikletinden doğrulup şok olmuş gözlerle bana bakmaya başladı. Ben ne olduğunu anlamazken az önceki keyfim buhar olup havaya karıştı. Yutkundum ve çantamı koluma iyice sabitleyip başımı eğdim. Elbisemde kötü bir şey yoktu.
Tekrar başımı kaldırıp aynı ifadeyle bana bakan Ali Sina'ya diktim gözlerimi. "Bir yerim falan mı görünüyor?" Cevap vermediğinde devam ettim sorularıma. "Ya da yakışmamış mı?"
Sonunda girdiği transtan çıktığında önümdeki birkaç basamağı inip tam karşısında durdum. Dudakları masum bir sırıtışla kıvrıldı ve gözlerini gözlerime sabitledi. "Yok, yok. Bir yerin açık değil ve kötü de durmuyor. Sadece..." Gülercesine bir soluk bıraktı. "Çok güzelsin ve ben her seferinde güzelliğin karşısında mest oluyorum."
Kız seni alan yaşadı, dertlerini de boşadı. Mest oldu, vallahi jest oldu!
Karşısında ne diyeceğimi bilemeyerek gülümsedim ve rahatlamış bir şekilde omuzlarımı düşürdüm. Ardından parmaklarımın uçlarında yükselip güzelce tarayarak şekil verdiği saçlarına dokundum parmağımın ucuyla, alnına düşen bir tutamı diğerlerinin yanına çektim.
"Sen de çok janti olmuşsun," dedim açık sözlü davranarak. Hem bu saatten sonra çekinmenin anlamı var mıydı? "Hoşuma kaçtı."
Üzerinde polo yaka beyaz bir tişört vardı, üç düşmesinden yalnızca biri ilikliydi. Altında ise koyu mavi bir kot vardı ve bu ikisi yüzünün güzelliğini fazlasıyla ortaya çıkarmıştı. Beyaz ona yakışıyordu.
İltifatımdan sonra heyecanla gülümsedi ve utangaç bir ifadeyle dilini dudaklarında gezdirdi. Ay karısından iltifat alınca utanırmış.
İki parmağını uzatıp yanağımdan makas aldıktan sonra, "Eyvallah güzelim," dedi ve bisikletine dönüp tekerin yanındaki ayaklığı arkaya itti. Kendisi bacağını atıp koltuğa oturduktan sonra ben bu etekle bisiklete nasıl bineceğimi düşünüyordum ki Ali Sina çözümü çoktan düşünmüştü.
Arkadaki demire sıkıştırdığı küçük minderi alıp direksiyon ve koltuk arasındaki demire koydu ve eliyle gel işareti yaptı bana. Kalbim bir anda hızlanırken hareket edememiştim bile. Beni önüne oturtacaktı!
Ben öylece yerimde durmaya devam ederken elini uzatıp bileğimi yakaladı ve tek hamlede çekip kollarını belime sardı. Konuşmak için ağzımı açtığımda artık bunun için geç olduğunu fark edemedim bile. Kalp krizinden gitmek için genç gibiyim ama Allah bilir tabii.
İki eliyle sanki küçük bir eşyayı kaldırıyormuş gibi kaldırdı beni ve diziyle sabitlediği minderin üzerine oturttu. Boy ve kilo farkımız bariz fakat karını da eşya gibi taşımazsın kardeşim.
"Ne yapıyorsun oğlum?" diye çıkıştığımda çenesini kulağıma yanaştırdı. Güldüğünü hissettim.
"Kuş kadarsın, kuş. Azıcık yemek ye."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Uçak | Texting
ChickLitUçakçı: Güzellik görecelidir Feri. Uçakçı: Marifet güzel olmakta değil, özel olmakta.