Bayram şekeri tadında bir bölüm diyerek giriş yapacaktım ama bayramda atamadım. 🥺 Geçmiş bayramınız mübarek olsun yine de, selamun aleyküm ✨
..."Kestaneler geldi!"
Elimdeki kestane tabağını salona taşırken becerebildiğim kadar bir tanesini soymaya çalıştım. Fakat o kadar sıcaktı ki parmaklarım yandığında hemen geri çektim elimi.
"Allah çarptı," diye yapıştırdı hemen lafı Ece. Ayağa kalkıp elimdeki kestane tabağını aldıktan sonra yerdeki sofra bezinin üzerine koydu ve çarpık bir gülüşle devam etti. "Bizden ayrı yemeye çalışırsan öyle yanarsın."
Yüzümü buruşturup sofra bezinin etrafındaki yerime otururken yanan parmaklarımı unutmuştum bile. Bugün benimle kaçıncı uğraşmasıydı, sayamamıştım.
"Aman, yemedik sonuçta."
Beyza ve Elçin bizi umursamadan kestaneleri soymaya girişirken Ayşegül de çayları dolduruyordu. Geleneksel kız buluşması yapmak istemiştik ve annemler bu akşam misafirliğe gittiği için bizde olmasına karar vermiştik. Yine de geldiklerinden beri sanki evde kimsenin olmadığına inandıramıyor, rahat davranmalarını sağlayamıyordum. Benim üzerimde günlük kıyafetler ve evde taktığım yazmalardan vardı fakat onlar feracelerini bile inatla çıkarmamışlardı.
Tuhaf.
Takılmadan Ayşegül'ün doldurduğu bardaklardan birini önüme çektim ve bir yudum aldıktan sonra biraz olsun soğuyan kestanelerden çektim önüme. Ben bir tanesinin kabuğunu soyup ağzıma atarken Ece'nin Beyza'ya attığı bakışları fark ettim. Aynı zamanda dudaklarını da kımıldatıyor, bir şeyler belli etmeye çalışıyordu sanki.
Hayır yani, doğum günüm falan da değildi ki bir sürpriz yapsınlar. Doğum günü demişken... Son doğum günümü Ali Sina'yla kutlamıştım ve bu, aynı zamanda onunla kutladığım ilk doğum günüm olmuştu.
Düşüncelerimden sıyrılıp boğazımı temizledim ve hesap sormak için omuzlarımı dikleştirdim fakat Elçin bozdu ortamı.
Aniden ayağa kalkıp, "Ben bir tuvalete gidiyorum," dedi ve kırışmış pantolonunun paçalarını bile koşarken düzelterek çıktı salondan.
Huysuz bir sesle söylendim. "Git git, salona bevledeceksin yoksa." Ardından göz devirdim.
Gözlerim kızlara şöyle bir takıldığında Ayşegül'le bakışlarımız kesişti. Ona baktığımı fark ettiğinde gözlerini hızla kaçırıp çayını yudumladı. Ona tezat olarak Ece iştahla kestane yemeye devam ediyor, Beyza da onun izinden gidiyordu. Onların bu tavrını gördüğümde paronayak olduğumu düşündüm, her zamanki kızlardı işte.
Bir süre sonra Elçin geri döndüğünde nefes nefese kalmış gibiydi. Hızla yerine oturup sanki çok açmış gibi kestanelere dalmıştı. Bir şeyler garipti fakat garip olan neydi, çözemiyordum. Yine de Sherlock'luğumu konuşturup tuvaletten gelmesine rağmen kuru olan ellerini fark etmiştim, ya da hiç tuvalete gitmemişti.
Umursamıyormuşçasına ben de kestanelerimi yemeye koyuldum. Çıkardı birazdan kokusu.
Çayımın son yudumunu içtikten sonra Ayşegül'e doldurması için uzatacaktım ki bir şey oldu.
Dejavu.
Kızların dördü de avel avel suratıma bakıyor, sanki ters bir durum varmış gibi gergin duruyorlardı. Yüzümü buruşturdum ve kaldırdığım bardağı aynen sofra bezinin üzerine bırakıp kestane tozunun kaldığı ellerimi birbirine vurdum.
"Pekâlâ," dedim bıkkın bir ses tonuyla, ardından sesli bir soluk verdim. "Bana şöyle bakmayı kesin. Salak değilim, bu dizi sahnesi numarasını bir kere yer-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Uçak | Texting
ChickLitUçakçı: Güzellik görecelidir Feri. Uçakçı: Marifet güzel olmakta değil, özel olmakta.