78. Bölüm

887 72 81
                                    

Firdevs Yöreoğlu'nun heyecan ile ilgili sözlerini anımsıyorum da... Sahiden haklıymış galiba. Midemdeki kasılmalar ve beraberinde getirdiği boğazıma yerleşen yumru gayet net açık ediyordu aslında heyecanımı. Yine de dile getirmek gerekirse, heyecandan ölüp bitiyordum adeta.

Gözlerim bir noktada sabit kaldığında olabildiğince sakin ve derin nefesler almaya çalışıyordum fakat işe yaradığı söylenemezdi.

"Nazlı, hayır!" deyiverdiğinde ablam, girdiğim transtan anında sıyrıldım fakat bunun iyi mi kötü mü olduğunu söylemek güçtü. Çünkü midem feci halde bulanıyordu.

"Eniştenin spesiyali bu yemek, üzerine kusarsan seni mahvederim."

Ah, tabii! Ben burada kusma derecesine geleyim, önemli olan elimde tuttuğum yemek olsun. Kızım Nazlı, sen abladan bile kaybetmişsin, ne bekliyorsun daha?

Eniştem şehrin ünlü restoranlarından birinde şefti. Valla doğrusunu söylemek gerekirse bizim ailedeki herkes bir araya gelse onun gibi yemek yapamazdık. Bize geldiklerinde hepimizi mutfaktan çıkarıp kendisi yapıyordu tüm yemekleri. Bu benim fazlasıyla işime gelse de annem ısrarla uğraşmaması için yalvarıyordu. Gerçi... Bir keresinde annemin, eniştemin ustalıkla pişirdiği bir yemekten alevler çıktığını görmesiyle de tetiklenmiş olabilir bu. Bilemiyorum.

Her neyse işte. Bunların hiçbiri annem ve eniştemin arasındaki kayınvalide-damat ilişkisini deli gibi kıskandığım gerçeğini değiştirmiyordu. Ulan Ali Sina, acilen sana böyle mükemmel bir skill bulmamız lazım. Annemin bir numaralı damadı kontenjanını senin kapman gerek.

"Ver bana onu, git elini yüzünü yıka."

Hazır dalgınken bir düşüncelere de dalayım demiştim fakat ablam parmaklarımın arasında duran büyük tabağı çekip almıştı benden. Haklıydı da. İnşallah heyecanlanınca midesi boğazını yoklayan, yeme içmeden kesilen tek aptal ben değilimdir.

Çabucak mutfaktan çıkıp banyoya girdim ve avuçlarıma doldurduğum suyu iyice yüzüme çarptım. İşe yaradığını söyleyemezdim çünkü hala yerimde çişim varmış gibi titremekten başka bir şey yapmıyordum. Ulan şimdi haklıyım da yani, yok ki bir reçetesi.

Aslında... Olabilir.

Banyo kapısı tıklatılınca başta 'dolu' desem de sanki duyulmamışım gibi tekrar tıklatılmıştı. Aynada kendime yandan bir bakış atıp kapıya ilerledim ve kapı kolunu indirir indirmez içeriye bir şey sızdı. Bu Ali Sina'ydı.

"Ali Sina?" diye bir sersenişte bulunup geri çekildiğimde ardından kapıyı örtüp işaret parmağını dudaklarına yaslamıştı.

"Şşt," dedi konuşmama mahal vermeden. "Herkes içeride, sessiz ol biraz." Anlam verememiş bir vaziyette hala yüzüne bakmaya devam ederken midemdeki kasılmaların az da olsa geçtiğini fark ettim. Genelde insanların ilaçlarını ben yaparım ama benimkini Melek teyze yapıvermiş.

Ben yüzüne dümdüz bakarken onun bakışları anında yumuşamış, dudakları usulca yukarı kıvrılmıştı. "Heyecandan dut yemiş bülbüle döndüm resmen. Arif amca bir şeyler anlatıyor ama adımı sorsa Feri diyecek haldeyim yani, o derece."

Salak yemin ediyorum gerizekalı bu çocuk ya.

Kıkırdadığımda onun da yüzündeki gülümseme genişlemişti. Beyaz dişleri ortaya çıkarken gülüşüyle kısılan lacivert gözleri beni çoktan etkisine almıştı. Nasıl oluyordu da heyecanımın sebebi oyken yine onda çare buluyordum, bilmiyordum.

Galiba aşığım ben bu adama.

"Ali Sina..." diye mırıldandım kırık bir sesle. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki ne nefes alacak gücüm vardı ne de konuşacak. Üstüne üstlük adını zikredişimle birlikte Ali Sina'nın sağ eli yanağımı buluvermişti.

Kağıt Uçak | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin