"Ya şu açıyı değiştir, şişman çıkıyorum!"
Elçin'in tiz sesinden sonra Batuhan elindeki telefonu birkaç kez oynattı. Doğru açıyı bulmaya çalışırken ise iyice bozmuş ve oflayarak telefonu indirmişti. Arkamda sekiz yüz altmış iki milyon, yedi yüz elli üç bin, dokuz yüz kırk birinci fotoğraf denemesinden bunalan Ece ise gözlerini devirerek sandalyesine oturdu.
Mecburen gözleriniz adına özür dileyerek ben de oturdum sandalyeme. Arkama yaslanıp elimdeki karneyi masanın üzerine bırakırken etrafıma şöyle bir baktım.
Karneleri almıştık bir iki saat önce. Yine aynı yedili olarak okuldan çıkar çıkmaz soluğu Faruk abinin dükkanında almıştık. Kimimiz bir, kimimiz iki dürüm çiğköfte gömdükten sonra da yaklaşık on dakikadır süren fotoğraf merasimine geçmiştik. Bir daha bu yediliyi bir arada göreceğimiz kesin değildi.
Ali Sina'yı göremeyecektim uzun süre.
Sömestirde ailesiyle tatile gidecekti. Memlekette akrabalarıyla bir arada olacağı için tatilde görüşmemiz mümkün değildi. Okula döndüğümüzde de çoktan naklini aldırmış olacaktı. Her şey ne kadar basit bitmişti böyle...
Onu özleyecektim. Nasıl kalbim onu deli gibi seviyorsa, ayrıldıktan sonra onu tekrar görme olasılığını da seviyordu artık. Günlerdir kendimi hep buna hazırlamaya çalışıyordum. Yine de her şeye rağmen zor olacaktı.
"Abi bırak şunu," diyerek önümden geçip Batuhan'ın elindeki telefonu alan Kerem'e baktım. "Sen çek fotoğrafı Elçin, hem kilolu da çıkamazsın."
Ali Sina, Emre, Ece, Batuhan ve ben gibi bezdiğini sevgilisine söyleyen Kerem'e kaşlarımı kaldırarak baktım. Vay bu ne cesaret koçum? Sevgiline ha?
"Öyle mi Kerem?" Bu kez ses Elçin'den yükselmişti. Trip loading...
"Güzelim, farkında mısın yarım saattir fotoğraf çekinmemize engel oluyorsun."
Elçin dudakları aralanmış bir vaziyette Kerem'in karşısında öylece dururken vereceği tepkiyi görmek için yerimde dikleştim. Gözlerini bir iki kez kırpıştırdıktan sonra da sakince Kerem'in elindeki telefonu aldı.
"Tam da trip atacaktım, niye güzelim diyorsun ki?"
İşte gerçek Elçin ruhu! Kıkırdamam küçük mırıltılar halinde dudaklarımdan koparken yanımdaki Ece de kahkaha atmıştı. Gülme sesleri ufak ufak ortamı işgal etmişken Kerem Elçin'i kolundan çekip sarıldı. Oh oh, günah pointler havada uçuşsun.
Gözlerim onların olduğu taraftan devrilip Ali Sina'yı buldu. Batuhan'ın arkasında, Emre'yle yan yana duruyordu. Benim bakışlarım ona değdiğinde o çekmişti bakışlarını. Bir saniye... Bana mı bakıyordu?
Kalp atışlarım ivme kazanırken yutkunup önüme döndüm. Bittiğini bilsem de ayranımdan pipetimle çekmeye çalıştım fakat garip sesler dışında başka bir şey olmamıştı. Tabii kalp atışlarım da normale dönmemişti. Heyecanım yüzünden kafamı çevirecek nokta ararken Ece'yle göz göze geldik. Bana bakarak sırıtıyordu. Kötücül gülüş...
Gözlerimi irileştirip kızar gibi dudaklarımı büzdüm. O ise umursamazca omuz silkip ayağa kalktı. Elçin'in elinden telefonu alıp öne doğru adımlarken, "Tamam hadi, ben çekiyorum fotoğrafı," diye konuştu. Kerem ve Elçin buna dünden razıymış gibi kadrajda uygun yer aramaya başladıklarında Batuhan söylendi.
"Sen kısa boylusun kızım. Hepimizi çekemezsin."
Ah be Batuhan, niye kırmızı kartlık pozisyonlara giriyorsun ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Uçak | Texting
Romanzi rosa / ChickLitUçakçı: Güzellik görecelidir Feri. Uçakçı: Marifet güzel olmakta değil, özel olmakta.