Selamun aleyküm zıpçıklarım.
Tatile girince hemen adapte olurum buraya sanıyordum fakat olamadım. Olsun, elimden geldiğince sık bölüm yazıp atmaya çalışacağım ben.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum ✨ keyifli okumalar 😚
...Bazen bir şeyi doğru olduğundan emin olmasanız bile yapardınız ya hani, Ali Sina'yla tanıştığımdan beri yaptığım birçok hareketin arkasını böyle dolduruyordum. Sanki onun olayın içinde olması, yapacağım şeyin doğru olup olmamasından daha önemli bir detaydı.
Böyle hissediyorken de eski dediğim dedik Nazlı'dan pek eser kalmıyordu çünkü eski Nazlı, sevdiği adam için gecenin bir yarısı evden adeta kaçarak soğuk havaya rağmen penceresinin önünde pusuya yatmazdı. En azından bu fikri saçma bulurdu çünkü aşkın ne demek olduğunu bilmiyordu.
Aşk, Ali Sina'ydı.
Yüzümdeki aptal sırıtışı bir kenara bırakıp ağzımdaki sıcak buharı dışarı üfledim. Nefesim soğuk havada kırılıp yok olurken kar yağışının durmasına şükrederek iri kar kütlelerini hızla ezdim ve Ali Sina'nın penceresi olduğunu düşündüğüm pencerenin önünde durdum. Büyük bir apartmanın giriş katıydı lojman, böyle olması işime gelmişti.
Koluma astığım bez çantayı kenarda gördüğüm eski plastik sandalyenin üzerine bıraktım ve çakıl taşı görmek için yere bakmaya başladım. Karların altından zar zor birkaç tane bulduğum çakıl taşlarını avuçlarıma doldurdum ve gerileyip Ali Sina'nın penceresine fırlatmaya başladım.
İki üç tane atmıştım ki odanın ışığı yandı. Ali Sina yerine Melek teyze ya da Kemal amcayı uyandırmadığım için derin bir nefes alıp kendi kendime zafer gülümsememi sundum.
Perde aralanıp Ali Sina'nın tamamen uykulu hali camın önünde belirince gülmemi tutamadım.
Koyu sarı, kısa saçları birbirine karışmıştı. Buradan bakıldığında siyah gibi duran gözlerini kısmış ve bu da halihazırda şişmiş görüntüsünü biraz daha şiş göstermişti. Üzerindeki tişört kaymıştı ve omuzunda eğreti duruyordu. Yine de çok yakışıklıydı zalım.
Yerimde hafifçe zıplayıp elimi sallarken sevimli olduğunu düşündüğüm bir biçimde gülümsedim. Ali Sina ise hala durumun idrakine varamamış bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Sessizce, "Hadi," deyip tek elimi gel anlamında sallamasam pencereyi de açacağı yoktu ya, neyse.
Kafasını camdan çıkarırken inceden esen rüzgar uzamaya başlayan saçlarını havalandırmıştı. Avuç içlerini pervaza yasladı ve gözlerini kısıp tanımaya çalışır gibi yüzüme baktı. Uykuluyken hep böyle mi oluyordu bu çocuk?
"Ne yapmamı istiyorsun Ali Sina?" diye söylendim omuzlarımı düşürürken. "Manav kasası bulamadım maalesef, pencerene tırmanamazdım."
Kısa bir an kaşlarını çatsa da hemen toparlayıp kıkırdamıştı. Ha şöyle aslanım ya!
"Deli kız!" diye kısık bir sesle kızdı bana fakat hala gülümsüyordu. Tek elini pervazdan kaldırıp soru sorar gibi bana uzatırken başını hafifçe iki yana salladı. "Ne işin var burada?"
Yüzümü buruşturdum. "Ulan bana diyene bak! Sen biz evli değilken çıkıyordun be pencereme."
Bu söylediğim onu güldürmüştü. Gülerken omuzları sarsıldı ve üzerindeki tişört az da olsun düzeldi. Onu gülerken izlemek çok güzeldi, muhteşem bir gülüşü vardı.
Hop, Nazlı! Kendine gel. Görevden şaşıyorsun.
"Neyse," diyerek hemen düzelttim ifademi. "Hadi, gidiyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Uçak | Texting
ChickLitUçakçı: Güzellik görecelidir Feri. Uçakçı: Marifet güzel olmakta değil, özel olmakta.