Şimdi sen gündüze, bense karanlığına
-ANONİM"Can mı?" Gözlerimi büyülterek anneme bakmaya başladım: "Ne Can'ı?"
"Heyecan, hahaha. Ne canı olacak kızım? Can işte. Abin."
"Ne abisi ya?! Ne abisi! Anne bak, Şükran teyzenin ultra yakışıklı çocuğunu da "abinin yanına git, abinin yanına gel" diye diye kaçırdın zaten. Kısmet savar gibisin yemin ediyorum. Bari buna bir şey yapma."
"Kızım, senin vücudunun yüzde yetmişi su değil, abazalık."
"Aşk olsun anne..." Annem sözümü ışık hızıyla kesti, adeta sözcüklerimi boğazıma doğru itekledi. Sözcükler, eciş bücüş bir şekilde genzime doğru geriye kaçmaya başladı. Boğazımda bir düğüm hissi yaşadım. Fakat yılmayacaktım, o sözcükleri tekrar yer yüzüne çıkartacaktım ki annem adeta taramalı tüfek gibi saydırmaya başladı:
"Bak hala aşk olsun diyor. Bir yılın kalmış, önünde hayatını belirleyecek bir sınav var. Sen hala kalkıp bana aşk olsun..." Kaç, kaç, kaç!
"Odanı toparla demiştin demi, anneciğim? Canım benim... Hemen toparlıyorum."
"Sen kaç kaç... Sınavlardan kaçabilirsin, fakat alacağın nottan asla!" Bazen annemin edebiyat öğretmeni olsa her şeyin daha güzel olacağını düşünüyorum. Çok garip laf sokma teknikleri var. Adeta insanın içine işliyor. Ayrıca kolay da hazmedilmiyor. Bıraksak rahat on yıl insanın içinde yaşar. Kadın susmuyor. Gerçekten susmuyor. Sustura bilmek neredeyse imkansız. Bir konuyu noktasından, virgülüne, şaşırdığı ve sinir olduğunda verdiği tepkinin tıpa tıp aynısı üç farklı insana bıkmadan, usanmadan, sıkılmadan büyük bir zevkle anlattı.
Böyle insanlardan korkacaksın abi. Bunlarda çok felaket dedikodu döner. Bir insanı on dakika içerisinde o şehre rezil de ederler, vezirde. Büyük ihtimalle birkaç dakika daha erken doğsaymış çene olarak meydana gelecekmiş. Konuşmanın sözlükte ilk anlamı annemin adı olmalı bence. Kadın susmuyor abi. Bıraksak su içmeden, yemek yemeden hatta biraz daha zorlarsak nefes almadan bile konuşur. O potansiyel annemde var. İnanıyorum. Yapabilir, bunu başarabilir!
Odamın dağınıklığı müthiş. Bütün dünyadaki pazarların toptan satış yeri gibi. Annem odama her girdiğinde bonus olarak sinir krizine de giriyor. Hayır, burası benim odam. Sana niye batıyor ki? Misafirlerin işi gücü yok, "Aa... Acaba bugün Beste odasını toparlamış mı? Hadi, gidip bakalım. Manyağız biz çünkü." diyerek odama mı girecekler? Delirmiş, delirmiş!
Ortalıkta, katlanmadan hurnharca fırlatılmaya mahkum olan bütün kıyafetlerimi çamaşır sepetinin içerisine tıkıştırdım, ardından da dolaba! Valla bizde ortam böyle. Odam düzenli olunca aradığım hiçbir şeyi bulamıyorum. Benim onu aramam lazım. O stresi mutlaka yaşamam lazım. Öyle dolaba elimi attığım anda istediğim kıyafeti düzenli bir şekilde bulmak bana göre değil. Küfür ede, ede şekilden şekle gire, gire arayacağım. İlla o strese girilecek!
Yaklaşık on dakika sonra odamın kapısını araladığımda karşımda tek kaşını kaldırmış bir kadın gördüm. Bu kadın benim annem! Bu zeki kadın benim annem! Bu altıncı hissiyle müneccim havası veren kadın benim annem!
"Kaç dakika da odanı toparladın?"
"Kaç dakikadır kapının önünde bekliyorsun?"
"Seni Can'a şikayet edeceğim. Ne kadar pasaklı, ne kadar sorumsuz, ne kadar ukala, ne kadar gıcık, ne kadar agresif, ne kadar..." Bitti kadın, bitti! Kötü bir anlam taşıyan sözcük kalmadı.
"Ay... Yemin ediyorum beni çıldırtıyorsun, Morruj!" dedi, tıslayarak.
"Çıldırınca çok seksi oluyorsun bebeğim." Dayanamadı, güldü. Kafasını: "Ne desem boş, hala geri zekalı hala geri zekalı. Allah'ım ne günah işledim de bana bu çocuğu verdin? Neden beni bu çocukla sınıyorsun, neden?! Ömrümü yedi, babası kılıklı!" şeklinde salladı. Hiç affetmem, anlarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yav, he he (He, sen çok biliyon'un devamı)
Teen Fictionİçine attıklarını yazı yolu ile dışarıya vurmaya çalışan müptela insan... Mizah, aşk, geçlik, adrenalin... Mizah demiş miydim? Lise hayatı onca yıl hayal ettiklerinden farklı mı? -Sende bendensin. "Ben konuşmana dek Türk Alfabesi'nin hiçbir...