Yaptığım bazı iyilikleri geri almak istiyorum

12K 987 54
                                    

Neden geç attığımı ve neden kısa yazdığımı hızlı bir şekilde açıklayayım. Klavye bozuldu, yenisi bir saat önce aldık. Sizi çok beklettiiğim için hızlı hızlı yazdım. İyi okumalar. Kısa oldu fakat diğer bölüm çok kısa zamanda gelecek, lütfen anlayış gösterin. iyi okumalar.

NOT: MorRuj_Yavhehe adlı Twitter adresine tıklayıp, hikayede sevdiğiniz bir cümleyi etiketleye bilirsiniz. Takip edilenler, ediliyor.

İyi günler... 

“Ay… Ben çok merak ettim, ya. Resmi falan var mı?” Dedi, Elif.

“Yok,” Sıla derin bir iç çektikten sonra devam etti: “Bir pandayı hayal et, aynısı.”

Sıla’nın kin dolu durumlarda yapmış olduğu kaliteli esprilerine hayranım. Normalde gayesiz, hayattan bıkkın, avanak gibi dolanan bu arkadaş; bir kişiye sinirlendiği zaman espriler ile fazla acı çektirmeden, şaka nihayetinde kişiyi eziyor, büzüyor, küçücük bırakıyordu. Sıla’dan korkulur!

 “Sen ne düşünüyorsun, Morruj?” Elif’e göz ucuyla baktıktan sonra, yanağımdaki bir çift gamzeyi belli ederek gülümsedim: “Panda’ya benzetmek hayvanlara hakaret olur.” Sıla, elini yumruk yaparak sağ omzuma vurdu ve aynı anda büyük bir kahkaha patlattı. İki işi aynı anda yapan insanlardan korkulur. O insanlar, türkçe testinde metni okurken, aynı zamanda matematik sorusu çözebilir! O insanlar, çorbayı karıştırırken aynı zamanda sarımsak ezebilir…

 Sınıftaki arkadaşlarımın birçoğu ile küçük muhabbetler kurarak arkadaşlığımızı canlı ve dinç tutmaya çalışıyorduk. Sonuçta bu arkadaşlar, daha büyüyünce bir komiser, bir savcı, bir doktor, bir milletvekili olabilir. Değil mi?

 Sıla, “Ben kantine ineceğim, gelecek olan var mı?” Dedi. “Ben geçmiş zamanım!” Diye bağırasım gelse de sustum, “Sitem yolu ile psikolojimize başvuruda bulunup, bizi kantine götüreceksin!” Diyecek olsam da, sustum. Sadece, “Ben gelmeyeyim, başım ağrıyor.” Diyerek topu Elif’e attım. Elif, topu tutmak istemedi, topu görmek dahi istemedi. Fakat topu öyle bir fırlatmışım ki; Sıla’nın da hakemliğinde top Elif’e geldi! Hatta elinde parçalandı. Elif artık bana kızgındı, sinirliydi, agresifti.

“Morruj kim ki, topu bana atıyor?” Düşüncesine sahipti. Homurdanarak sırasından kalktı bana psikopat bakışlarından dört numaralı bakışını gönderdi ve Sıla’nın koluna girerek kantine indiler.

 Bir türlü saf bir boşluk, bir forever yalnızlık bulamadığım için, düşünemediğim Can’ı düşünmeye başladım. Kaç ay olmuştu? Kaç aydır mesajlaşmıyorduk? Kaç aydır görüşmüyorduk? Bu aylar içerisinde kaç tane kız arkadaşı olmuştu? Kaç tane kız arkadaşı ile öpüşmüştü? Kaç tane kıza karizmatik bakışını atmıştı? Kaç tane kıskançlık hücreme şuan içinde zarar vermişti?!

 “Nasılsın, tombili bu?” Allah aşkına Gaye’nin yaşı kaç? Beyin zekası ve şuanki normal yaşı birbirine hiç uyumlu değil. Örneğin: Beyin yaşı Gaye’yi daha doğmamış, oluşmamış bir embiriyo olarak gösteriyor fakat şuanki normal yaşı lise 3’e kayıtlı bir öğrenci olarak gözüküyor. İlginç.

“Emin olduğum bir sorunun cevabını optiğe yanlış şık olarak işaretlemiş bir insanın psikolejisine sahibim.”

“Hımm…” Gaye, işaret parmağını dudağına doğru götürüp düşünüyormuş gibi yaptı: “Elli kuruş var mı?” Bir lise öğrencisi atasözü derki: “Elli kuruşun var mı?”

“Biraz önce çok kötü olduğumu ima etmiştim…”

“Evet?”

“Bu kötü ruh halime karşılık birde elli kuruş mu istiyorsun?”

“Evet,”

“Oldu o zaman kardeşim,” Dedikten sonra ceplerimi yoklayıp, Gaye’ye elli kuruş uzattım. Gaye, parayı Bayram’da onca akrabanın elini öptükten sonra en son birisi cebini yoklayıp, parayı sana uzatır ya… Hah! İşte… Aynı o zevkle, o hızla kaptı parayı. Cebinden bir sürü bozuk parayı çıkartıp masanın üzerine koydu. Afallamış, şaşkınca Gaye’ye bakıyordum. Okula gelmeden önce Muratpaşa Camii’sinin orada mı dilenmişti? Bilemedim…

“Bugünkü siftah pekiyi değil.” Benim labirenti andıran jetonum, son anda yolu bulup düşmüştü. Bir boğa gibi yerimden doğruldum ve Gaye’ye bağırdım:

“Siktir git! Şerefsiiizzz!”

 ***

 Sadece 60 saniye önce arkadaşımdan aldığım on tane çubuk krakerden sadece dört tane kalmıştı. Aynı benim gibi olan arkadaşlar, yaklaşık otuz saniye önce krakerin kokusunu takip edip yanıma kadar ulaşmış, ikişer,üçer çubuk krakerlerimi midelerine indirmişlerdi.

“Versene bir tane daha.” Bir türlü doymayan arkadaşıma baktım. Bu kızın midesinin büyüklüğünü gerçekten merak ediyorum.

“Öyle mi? Al canım.” Elimdeki çubuk krakerinin bir tanesini ağzıma götürüp, yavaşça yaladım ve Gaye’ye uzattım.

“Biraz sulu, en sevdiğim!” Öğğhh… Kustum, kusacağım! Nasıl bir arkadaşım var, Yarabbim?! Elimdeki bütün krakerleri Gaye’nin elini tutuşturduktan sonra ayağa kalktım. İğrenç!

 Sınıfın kenarındaki pencereye gidip, dışarıyı seyretmeye başladım. Okuduğum okul, tenefüse çıkma konusunda tam bir “özürlü.” Kukumav kuşu gibi sürekli sınıfın içerisindeler, en fazla koridora çıkıyorlar. Bende şuanda sınıfın içerisindeyim fakat canım dışarıya çıkmak istemiyor, bırak dışarıyı merdivenlerden inecek halim yok. Üşengeçlikte mastır yapmışım, sıra doktorada. Bahçede top oynayıp, oturmaktan götleri büyümüş veletlerden başka kimsecikler yoktu. Pencerenin yanından çekilip, yeşil tahtaya çizimler yapmaya başladım.

İlk okuldayken şuanki halim hayatta olamazdı... Tahtaya yazı yazmak büyük bir istek, büyük bir hevesti fakat ister sınıf nöbetçisi olsun ister sınıf başkanı olsun rencide ettikten sonra tahtayı siler, beni yerime otutturdu. Orospu çocukları.

 “Şimdiki ders ne?” Sözleri ile beni nişan alan Bukem’e baktım.

“Oradan bakınca ders programına mı benziyorum?” Bukem homurdanarak arkasını döndü ve hemen yanındaki kıza aynı soruyu sordu. Kız bilmediğini söyleyeyince  istemsiz olarak gülümsemiştim.

 Cebimde bozuk bulaşık makinesi edasıyla titreyen telefonumu elime aldım. Numara kayıtlı değildi.

“Alo?”

“Alo… Morruj? Ben Can.” Elim ayağım birbirine girdi, dilim döndü, bakışlarım değişti, en son telefonu dilimle tutuyordum.

“Buyur?”

“Okul çıkışı müsait misin? Gitmeden bir şeyler yapalım diyecektim.”

“Dedin bile,” Diyerek gülümsedim.

“Yani… Olur mu?”

“Okuldan alacaksan olur.”

“Anlaştık.” Can’a okuldan kaçta ayrıldığımızın saatini verdikten sonra okul yönünü tarif ettim. Kendin ol, sakin ol… Duvardaki saate baktım. Daha çıkmamıza yirmi bir dakika var! Geçmiyor, uzuyor dakikalar... Diye küçük bir ritim tutarak. Azap Hg'nin "Ninni" şarkısına resmen DİSS attım. Tövbe...

Yav, he he (He, sen çok biliyon'un devamı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin