Neden huzur veren insanlar hep uzakta?

20.8K 1.2K 70
                                    

"Şerefsizsin çünkü, yaparsın!" adlı hikayemde de, aradıklarınızı bulacaksınız!  

Bir kaç anlık gölgeye ben güneşi satmam.
-MORRUJ (Azcık alıntı olabilir asafdgf)

"Gaye, sende!" Koyu kahverengi gözlerimle, havada süzülen topa bakmaya başladım. Fileden geçtiğinde, mutlulukla zıpladım ve çıplak ellerimi birbirine vurdurdum.

"Sayı!" diye çığırdığımda, karşı takımdaki bir çocuk, ellerini havaya kaldırdı.

"Hediyemiz olsun."

"Bu kadar hediyeyi Noel Baba vermiyor." dedim, çocuğa göz kırparak. Bu lanet olasıca okulda başka hiçbir faaliyet olmadığı için voleybol oynamaya çalışıyordum. Hem beceremeyip, hemde millete artislik yapan bir birey olarak çok tatlıyım.

"Topları getirin, çocuklar!" Gözlerimi devirdikten sonra, elimdeki topu sınıf başkanının eline tutuşturdum.  Çocuk bana anlamayan gözlere baktığında, öksürüğümle boğazımı temizledim,

"Başkan sen değil misin?" dedim, ciddi bir tavır takınarak.

"Benim,"

"Al götür o zaman, geri zekalı." dediğimde, çocuğun elindeki topa avuç içimle vurup yere düşmesini sağladım. Fazla mı gıcığım ne?  Ne kadar duymasam da, çocuğun bana ettiği küfürleri hissedebiliyordum. İnsanın bünyesi küfür yemeyi alışkanlık haline getirince, böyle oluyor.

"Morruj, gel çocuğum buraya." Başımı, sesin geldiğini yöne çevirdim, çevirmez olaydım! Biyolejici Berrak Hoca! Yine ne istiyor bu kadın benden? Bıktım, bıktım... Öğrencisi miyim, yoksa kırk yıllık hizmetçisi mi belli değil. Hem ben, eşit ağırlık öğrencisiyim. Hoca'nın verdiği görevleri yaptığım zaman ne sözlüm yükseliyor, ne de kanaat notum. Anca sinir seviyem yükseliyor o kadar.

Sahanın kenarındaki banka yavaş adımlarla ilerledim. Yeşil bankın üzerinde, kırmızı ipek eteğini çekiştiren Berrak Hoca'ya bakıp, gülümsedim.

"Efendim, hocam?"

"Nasıl geçti tatilin?" İçimden ne kadar, "Sadede gel, hoca" diyesim geldiyse de, diyemedim.

"İdare eder hocam, sizin?"

"İyi, iyi. Senden bir şey isteye bilir miyim?" Sanki hayır deme gibi bir şıkkım varmış gibi konuşuyor!

"Ne demek hocam, buyurun." Kahverengi, deri çantasının içerisini birkaç saniye kurcaladıktan sonra, elime kırmızı bir FlashDisk tutuşturdu.

"Ali Hoca'ya götüre bilir misin?"

"Tabii, hocam." diyerek, hocanın yanından ayrıldım. Of, of! Ben evde yatağımı toplamaktan aciz bir insanım, Yarabbim. FlashDisk'i boynuma asarak, okulun giriş kapısına doğru ilerledim.

"Morruj, nereye?!" Gamze beni kolumdan tutarak çekiştirdiğinde, yerimde duraksadım. Herkesin mi dersi boş? İlk okuldan beri boş ders olması için yatar, kalkar dua ederdim. Fakat karşı sınıfta birinin dersinin boş olduğunu veya olacağını duyup, gördüğümde hep buddua ederdim. Ondan bu haldeyim, anladım ben!

"Ali Hoca'yı arıyorum, nerede biliyor musun?"

"Öğretmenler odasına bir bak, dur bende seninle geleyim." Başımı onaylarcasına salladığımda, okulun mermer koridoruna girmiştik.

"Morruj, o ne lan? Evin anahtarını boynuna mı astın?" Arkamı döndüğümde, Ardınç ile göz göze geldim. Pis, pis sırıtıyordu. Ne o, komik mi?

"Bizim ev USB girişimi, geri zekalı?" dedim, tek kaşımı kaldırarak. Ardınç'ın yanındaki arkadaşı küçük bir kahkaha attıktan sonra, Ardınç'ın ensesine bir tane vurdu. Ardıç, alt dudağını sarkıttıktan sonra arkasını dönerek okulun bahçe çıkış kapısına doğru ilerledi. Bende mermer merdivenlere tabii.

Telefonumun titrediği hissettiğimde, çıkmış olduğum merdivenin beşinci basamak olduğunu tahmin ettiğim basamağında duraksadım ve dar kotumdan telefonumu çıkardım.

Bir yeni mesaj! Turkcell, polis, ara beni? Hangi sevgilimden acaba?

Neredesin, gülüm? –KARDEŞ

Gaye mesaj atmış. Hayal kırıklığı... Ben en yüksek ihtimalle Turkcell'den sanıyordum!

"Gamze ile öğretmenler odasına gidiyoruz." dedim, kısaca. Birkaç basamak daha yukarı çıktığımda, elimdeki telefonumun titremesi ile tekrar duraksadım.

"Hangi Gamze?" –KARDEŞ

"Yanağımdaki, gamze." Geri zekalı bir arkadaşımın olduğundan bahsetmiş miydim? Okulda benim tanıdığım sadece üç tane Gamze vardı. Biriyle kavgalıydım, diğeriyle yılda bir görüp selam veriyorduk, sonuncusu ile yanımdaydı. Dur lan, yanımda değil. Etrafa göz gezdirdiğimde, öğretmenler odasının kapısının önünde bekleyen bir adet sabırsız Gamze gördüm. Lan, sen hangi ara oraya gittin?

Öğretmenler odasının kapısına yapıştırılmış aynadan yansımama baktım. Ulan ayna da farklıyım, fotoğraf makinesinde daha farklıyım. Çok merak ediyorum, gerçekte nasıl bir insanım. Astral seyahat yapıp, kendimi görmek istediğim çok oldu. Ama yapamıyorum, orası ayrı bir ironi.

Öğretmenler odasının demir kapısını bir kez tıklattıktan sonra, kapıyı yavaşça aralayıp etrafa baktım. Oğlum, ne kadar konforlu bir oda. Müdürün odasından bahsetmek bile istemiyorum, holding sahibinin odasına sümüğünü silmez.

Gözlerim, X-ray ışını gibi Ali Hoca'yı tarıyordu. Ahanda, buldum! Pencerenin kenarından, bahçeyi izleyip çayını yudumluyordu.

"Ali Hocam?" dedim, içeriye girdikten sonra. Ali Hoca, elindeki çay bardağını pencerenin yanındaki tümseğe bırakıp, bakışlarını bana doğru çevirdi. Boynumdaki USB'yi bir çırpıda çıkardıktan sonra, Ali Hoca'ya uzattım.

"Berrak Hoca, gönderdi." Berrak diye isim mi olur lan? Yeni nesil bir organ namına dalga geçerdi, valla!

"Tamam, sağ ol evladım." Başımı eğip, gülümsedikten sonra dışarıya çıktım. Canım sıkılıyor lan. Morg görevlisi olsam canım sıkıldığında morga girip, 'Hadi canlanın biraz ya, ölü gibisiniz' deyip ortama biraz canlılık katardım. Ama ben öğrenciyim.  Sekiz ay içinde, o gün devamsızlığa mahkum edilmiş bir öğrenci. Çok duygusal noktadan vurdum kendimi.

"Hadi, sınıfa gidelim. Zil çalmış." Lan hangi ara çaldı? Elimdeki telefondan mesajlar kısmına girip, "Sınıfa gel" yazdım.

Gamze'nin başına bir tane vurduktan sonra, merdivenlerden çıkmaya başladım. Kimse kalmamış abovv. İlk günden yok yazılma keyf.

Sınıf kapısının önüne geldiğimde, Gaye ve adını bilmediğim bir kız kapının önünde bekliyorlardı.

"Beni mi özlediniz?" Kız, anlamsız bakışlarını silüetim de gezdirdikten sonra, gülümsedi.

"Nereye kayboldun, it?"

"İt is sana ne." dedim, gözlerimi devirerek. Kapının kulpunu çektikten sonra, içeriye girdim. Öğretmen girmiş lan. Bu salaklar neden dışarıdaydı?

"Karnı ağrıyan kızımız bu mu?" dedi, işaret parmağı ile beni göstererek. Ne kadar uzun parmaklarınız var hocam? Oha, tırnağa bak! "Ağzına kürekle vururum" deyip, tırnağını göstermesi yeterli olur bence.

"Evet, hocam." diye atıldı Gaye. Ne oluyor be?

"İyi misin, evladım?" dedi, tedirgin bir şekilde.  Yalan mı söylediniz siz? Ayy, siz benim için yalan mı söylediniz? AY, AY! Söyleyeceksiniz tabii!

"Evet, hocam. Şimdi biraz daha iyiyim." dedim, yalan söyleyerek. Bu kadar sıkıyönetim ve beş dakika teneffüs verirseniz, böyle yalancı nesil yetiştirirsiniz. Hoca, başıyla beni onayladıktan sonra Gaye koluma girerek oturduğumuz sıranın yanına götürdü.

"Ne oldu?"

"Yok yazılma diye."

"O kız ne alaka?"

"Bilmem, o mal galiba." Dedi, kıkırdarken.

"Okan nerede?"

"Bukem'in yanında!" Dedi, tıslayarak. Haydaaa! Bu çocuk gerçekten... Hem abaza, hem mal, hem satıcı, hem geri zekalı.

Başımı, tahta sıraya yaslayarak saçlarımı öne iktirdim.

"Gaye, saçımla oynasana." Diye mırıldanarak, göz kapaklarımı kapattım. 

Yav, he he (He, sen çok biliyon'un devamı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin