36.Bölüm

1.5K 109 47
                                    

İyi okumalar

Önceki bölümü atlamayın lütfen...

O kadar çok içmişti ki, kendini yol kenarındaki kafeye zor atmıştı Sinan. Tabiri caizse zom olmuştu ve kendinde olduğu söylenemezdi. Zar zor bir masaya oturduğunda, gözlerini zor açık tutuyordu.

Kafenin sahibi daha henüz kafe yeni açılmışken, sabahın köründe, sarhoş birini görünce şaşkınlıkla bakakaldı. Bir süre, sarhoş adama baktı. Daha sonra, yanına gitti.

"İyi misiniz beyefendi?" diye sordu masaya kafasını dayamış bir şekilde uyuklayan Sinan'a. Sinan, kafasını kaldırmadan cevap verdi.

"İyiyim." dedi sadece. Sesi boğuk geliyordu. Kafenin sahibi, yani Tahsin, aklına ilk gelen şeyi yapmak için tezgaha gitti ve kahve makinesini çalıştırdı. Şekersiz, acı bir kahve yaptı ve Sinan'a götürdü. Bu adamla neden ilgileniyordu bilmiyordu? Herhangi bir mecburiyeti yoktu ama vicdani tarafı ağır basmıştı. Merhamet, Tahsin'in en belirgin özelliğiydi. Kimseye kıyamazdı.

Kahveyi masaya koyup, Sinan'ı dürterek seslenmeye başladı.

"Beyefendi? Beyefendi kalkar mısınız?" diyordu yumuşak bir sesle. Sinan, homurdanarak başını kaldırdı.

"Ya zaten başım ağrıyor. Sen ne istiyorsun?" diye söylendi. Tahsin, ufaktan sinirlense de belli etmemeye çalışarak konuştu.

"Ayılmanız için kahve yaptım size. Bu şekilde burada kalamazsınız!" dedi emir verir bir tonda ve kahve fincanını Sinan'ın önüne çekti. Sinan, kahveye bakıp burun kıvırdı.

"İçmem ben bunu." dedi mızmız çocuklar gibi. Tahsin, kaşlarını çattı. Bir an önce kendine gelmesini istiyordu çünkü kafede işleri vardı.

"İçmeniz lazım." dedi. Sinan, kollarını göğsünde bağladı ve omuz silkti. Tam bir çocuk gibiydi.

"Banane. İçmek istemiyorum. İçmeyeceğim." dedi. Tahsin, hâlâ çarık kaşlarla ona bakarken, aklına gelen ilk şeyi yaptı.

"Öyle mi?" dedi ve Sinan'ın cevap vermesine fırsat vermeden, Sinan'ın burnunu sıktı ve ağzını açmasını sağladıktan sonra, kahveyi zorla içirmeye başladı. Sinan, şoktan karşılık bile verememiş, öylece kalmıştı. Böyle bir şeyi kesinlikle beklemiyordu.

Tahsin, kahveyi zorla içirip, fincanı masaya bıraktı. Sinan, gözleri kocaman açılmış bir şekilde baktı Tahsin'e.

"Delirdin mi be adam?! Ne yaptığını sanıyorsun?" dedi üstündeki şok haliyle. Tahsin gözlerini devirerek baktı.

"Kendinize getirmeye çalışıyordum. Görüyorum ki başarılı oldum." dedi ve fincanı alıp giderken, tekrar arkasına dönüp, Sinan'a baktı. "Kahvenin parasını ödemenize gerek yok." dedi ve tezgaha gitti. Sinan da birkaç saniye sonra kalkıp peşinden gitti.

"Sen beni az önce boğuyordun!" dedi. Tahsin, elindeki fincanı lavaboya bıraktı ve önlüğünü beline bağlamaya çalışırken, Sinan'a dönüp cevap verdi.

"Alakası bile yok. Zorla kahve içirdim sadece." dedi ve kafenin içinde gözlerini gezdirdi ve ardından karşısındaki adama baktı. "Şimdi işim var. Kendinize geldiğinize göre gidebilirsiniz." dedi ve tezgahın arkasından çıkıp, masaları düzeltmeye başladı.

Sinan, inat etmişti. Gitmeyecekti. O da tezgahın arkasından çıkıp, az önceki yerine oturdu.

"Gitmeyeceğim. Bir şeyler yiyeceğim önce." dedi. Tahsin, elindeki sandalyeyi yere bırakıp Sinan'a döndü.

"Daha hiçbir şey hazır bile değil." dedi. Sinan, aradığı fırsatın ayağına geldiğini düşündü ve sırıtarak oturduğu koltuk tarzı sandalyede geriye doğru yaslanıp, kollarını göğsünde bağladı.

"Hiç sorun değil. Ben beklerim." dedi. Tahsin, sinirle yanaklarını şişirip, tezgaha doğru gitti ve hazırlıklara başladı.

"Bıraksaydım ya sızıp kalsaydı. Nereden yaptıysam o kahveyi." diye söylenerek işine başladı. Sinan da keyifle onu izlemeye başladı. İkisi de her şeyden habersizdi...

Sinan ve Tahsin hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yorumlarınızı bekliyorum 🦋

DİLDÂR (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin