Medya: Manuş Baba - Dönersen Islık ÇalBölümü kontrol etmeden atıyorum, yazım hatası varsa affola... Keyifli okumalar!
✨
Erez elindeki sigaradan derin bir nefes daha çekerken bahçede dolaşan bakışlarını evin içinde gezdiremedi. Evin o kasvetli havasını soluyordu ama görmek istemiyordu.
Geceden beri uyumamıştı. Gözleri sızlıyordu uykusuzluktan, onlarca duble rakı içmesine rağmen sarhoş olmayan bedeni şimdi sarhoş olmuş gibiydi.
Aklından çıkmıyordu, çıkaramıyordu. Ekin Yakuz, edebiyat öğretmeni. Bir hayal kadar yalan ve sahteydi aklında dolaşan görüntüler.
Onun yanından geldikten sonra saatlerce soğuk suyun altında durmuş daha sonra sayamadığı sigarasını yakmıştı. Bazı şeyleri anlamlandırmaya çalışıyordu ama beceremiyordu. Daha önce hiçbir erkekten etkilenmemişti, hatta bir kadından bile etkilenip buna bedeni ile tepki vermemişti ama iki defadır yaşananlar oğlanı dumura uğratıyordu.
Etrafında olmayı seviyordu ama bu tüm sınıf arkadaşlarının öğretmenlerine olan o sevgisinden farklı olamazdı. Erez, öğretmenine saygı duyardı, yardım ederdi. Bununla sınırlıydı, daha fazlasını düşünmeye ne aklı ne vicdanı el vermiyordu.
Sigarasını küllüğe bastırıp söndürürken dış kapının sesleriyle oturduğu yerde gerildiğini hissetti. İçindeki karmaşaya rağmen kendinden taviz vermeden yapılı bedenini kaldırdı. Babasını ve abisini karşılamak için kapıya doğru ilerledi. Çok geçmeden babasının ak düşmüş saçlarını ve kendi gözlerinin aksine koyu renk harelerini görmüştü.
"Hoş geldin baba" dediğinde karşısındaki adam bir kaç saniye oğlunun suratına baktı ve yüzünü buruşturdu. "Sigara mı içtin?" dediğinde Erez inkar bile etmeye çalışmadan kafasını salladı.
"Kusura bakma, havalandırmayı unuttum" dediğinde babası keskin gözleriyle karşısında dikilen oğlana baktı ama cevap vermek yerine evin içine doğru ilerledi. Arkasından abisi geldi, çok yorgun gözüküyordu. Kan çanağı olmuş gözleri, mor göz altlarına rağmen güzel suratı kardeşini görmesinin canlılığı ile aydınlanmıştı.
"Nasılsın aslanım?" dediğinde Erez'in dudakları sahici bir gülümseme ile kıvrıldı. "Eyvallah abim, sen nasılsın?" diye karşılık verdi. İyiyim demeye dili varmamış, abisine yalan söylemekten kaçınmıştı.
"İyiyim koçum benim, okul nasıl gidiyor?" diye sorarken dış kapıyı kapattı ve mutfağa doğru ilerlemeden önce kardeşinin saçlarına dokundu. İş yüzünden şehir dışına çıkarlardı sık sık, genelde boş olan ev abisini görmesi ile sıcacık bir yuva oluyordu Erez'e. Kapıları kırık, camları çatlak bir yuvaydı belki ama yuvaydı.
Okul kelimesi Erez'in aklına anında Ekin'in güzel simasını düşürdüğünde sertçe yutkundu.
"Okul çok güzel" dedi farkında olmadan. Hemen toplarlayıp "İyi gidiyor yani abi" dediğinde abisi gülümsedi.
"İyi iyi aslan parçam, sınava az kaldı. Güzelce çalış" dediğinde Erez'in omuzları çöktü. Abisi Doğu ortaokuldan sonra eğitim hayatından koparılmış, küçük yaşta çalışma hayatına atılmak zorunda kalmıştı. Anneleri onları terk ettikten sonra babalarının vicdanına kalan küçük bedeni ordan oraya savrulurken dik durmaya çalışarak küçük kardeşini korumaya devam etmişti. Kardeşi de onu.
Okumak içinde hep bir ukteydi, kardeşi ile tamamlamaya çalışıyordu hayallerini. Ama Erez farkındaydı, babası lise okumasını bile zor kabul etmişken Üniversite onun için bir hayaldi. Okul hayatı o kadar aksamıştı ki şimdi lise son sınıfta olması gerkenden iki yaş daha büyüktü.
Ekin geldi aklına, ocak başında söyledikleri kafasında tekrar tekrar oynadı.
"Ne düşünüyorsun abim?" diye sordu Doğu, dolaptan çıkardığı şişedeki soğuk suyu dudaklarına dayamadan hemen önce.
"Abi ben bir kaç hafta okula gitmesem mi? İşlerde sana yardımcı olurum, çok yoruluyorsun" dediğinde Doğu şişeyi dudaklarından ayırıp hararetle "Olmaz" dedi. "Okuluna gideceksin" dediğinde Erez ısrar etmek istedi ama sonuç değişmeyecekti.
Kabullenmişlikle omuzları düşerken, bu isteğinin sebebi sadece abisine yardım etmek değildi. Bir şeylerden uzaklaşmak istiyordu. İzin vermesede abisinin peşinden gidecekti Erez, yine de kabullenmişlikle başını salladı.
"Öyle olsun Doğu başkan, sen ne diyorsan o olsun"
🖇
'Arkadaşlar çenenizin bağını sikeyim' diye bağırmayı çok isterdi şu an Ekin, öyle bir öfke kol geziyordu vücudunda.
Ama onun yerine "Susar mısınız artık?" diyebilmişti.
Sınıfının susmayacağını anladığında ise son çare olarak işaret parmağındaki gümüş yüzüğü akıllı tahtanın metal kısmına vurmaya başladı. Çıkan tiz ses yüzlerin buruşmasına sebep olurken sesler kesildi.
Derslere adam akıllı girmedikleri için sadece kendi dersleri dolu geçiyordu. Ve birbirini diğer derslerde göremeyen simalar kendi dersinde hasret gidermeye başlıyordu, böylece sınıf kaos ortamına dönüyordu.
Devran "Aaa hocam siz de mi buradaydınız?" dediğinde Ekin sinirden kızarmış bir suratla karşısında oturan çocuğa baktı. Bu sinirinin tek sebebi sınıfın konuşması değil günlerdir hasret kaldığı suretin özlemiydi.
Erez bir haftadır okula gelmiyordu, ocakbaşında sarhoş olmasından sonra kendisini Erez'in eve bıraktığını biliyordu sadece. Başka bir şey bilmiyordu. O gece yanlış bir şey yaptıysa utançtan bir daha yüzüne bakamazdı esmer oğlanın.
"Devran, yemin ediyorum seni bayır aşağı yuvarlarım" dedi sinirle. Kirli sakallı çocuk kıs kıs güldü. Derin bir nefes aldı, gözündeki gözlükler düzeltti. Sınıf en nihayetinde susmuştu, derse geçebilirdi.
"En son hangi konudaydık?" diye sordu Ekin, bir yandan da kendi kitabında göz gezdiriyordu. "Cumhuriyet dönemi hocam" dedi Betül hiç beklemeden. Ekin ön tarafta oturan kıza küçük bir gülümseme gönderip kitabından konuyu açtı.
"Etkinlik sorularını çözün, yapamadıklarınızı beraber çözelim" dedi sakince. Sandalyesine oturup dirseklerini masaya yasladı ve avuç içlerine koydu soğuk yüzünü.
İlk defa içinden ders işlemek gelmiyordu. Okula ilk geldiği günü hatırladı, herkesin gitmek için çırpındığı şehir kendisinin kurtuluşu gibiydi. Evet psikolojik olarak zorlanıyordu ama bedeni daha rahattı. Annesinin vefatından sonra evde oluşan kaos ortamı her defasında başına patlamıyordu.
Adaletin koruyucusu olan babasının adaletsizliklerini sırtlanmak zorunda değildi. Savcı Menderes Yakuz'un oğluydu, bu körpe şehirde ne işi vardı değil mi?
Okula ilk geldiği gün sınıfta görmüştü Erez'i. Karşı cinse daha önce sadece bir iki defa bir çekim hissetmiş onun dışında beraberlikleri hep kadınlarla olmuştu. Erez'e karşı hissettiklerini basit bir çekime yormak için hem ruhu hem kalbi canla başla çalışıyordu ama ela gözlü adam bir hafta gözlerinin önünden kaybolunca böyle derbeder olmasını nasıl bir basitliğe indirgeyebilirdi?
Ekin yanında hissettiği kıpırtı ile kehribar tonunda gözlerini araladı. Bera yanında bir sandalye çekmiş elinde test kitabıyla duruyordu. "Gel Bera" dedi Ekin toparlanmaya çalışarak. Önüne koyulan test kitabına bakarken kaşları çatıldı. "Hangilerini yapamadın?"
"Hiçbirini hocam, dua ettim sorulara kafama girmeleri için sadece" dediğinde Ekin elindeki kalemle hafifçe alnına vurdu. "Sorulara değil ulan konuları anlaman lazım. Ayrıca sadece dua ile olmaz o işler" derken önündeki test kitabını ittirip kendi konu kitabını önüne çekti.
"Gel anlatayım sana bu konuyu" dediğim sırada Devran ve Hasan da bir sandalye çekip yanıma yaklaştılar. "Hocam bize de anlatın" dediğinde Ekin sırıtarak "Yaklaşın, diğerlerini rahatsız etmeyelim" dedi.
En azından kafasını bu şekilde dağıtabilir ela gözleri zihninden bir süre uzak tutabilirdi.
✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
disiplin
Teen FictionYeni mezun olmuş bir edebiyat öğretmeni, İzmirden ayrılarak körpe bir kasabaya taşınır. • İki erkeğin aşkını konu alır. Cinsellik ve argo vardır.