Medya: Ekin Öğretmen
Şarkı- Yaşlı Amca, Ve Ben
Yorumlarınızı bekliyorum, keyifli okumalar!✨
Ekin'den
"Yani Harabat Namık abimizin?" dedi Bera dikkatle önündeki kitaba bakarken, derin bir nefes alıp "Hayır" dedim. "Harabat Ziya Paşa'nın, Tahrib-i Harabat Namık abimizin" dedim sabırla. Saatlerdir Bera, Devran ve Hasan ile edebiyat çalışıyorduk. Haftasonu benim evimde kalmalarını teklif etmiştim ama asıl amacım onları çalıştırmaktı elbette. Onlarsa çok ısrar etmeme gerek bırakmadan kabul etmişlerdi. Neden bilmiyordum ama sebepsizce ailelerinin yanlarına dönmek istemediklerini düşünmüştüm, hiç kimseyi arayıp haber bile vermemişlerdi. Kısa bir mesaj çektiklerini umuyordum. Yarın okula hep beraber gidecektik.
Uygar ve Erez dışarıda bir kaç işleri olduğunu söyleyerek gitmişlerdi ve Erez ile yaşadığım o sarılma sonrası aramızdaki duvarların yıkılmasını beklerden sanki bir kat daha örülmüştü. Ne zaman yakınlaşsak aynı oranda birbirimizden uzaklaşıyorduk. Ben kendimden emindim ama biliyordum ki Erez davranışlarını içinde anlamlandırmaya çalışıyordu. Belki de diğerleri gibi beni bir arkadaş gibi görüyordu, kendi kendime gelin güvey oluyor olabilirdim. Her şey karmakarışıktı.
Hasan demlediği çayı önümüzde koyduğunda samimiyetle gülümsedim ve ince belli bardağı kavradım. "Ellerine sağlık Hasan" dediğimde diğer çayları dağıttığı için dalgınlıkla "Afiyet olsun koçum" dedi.
Dudaklarıma yaklaştırdığım bardakla öylece donakalırken "Hocam" dedi hemen. "Afiyet olsun hocam" dediğinde sırıtarak sıcak çaydan büyük bir yudum aldım. Kendilerine zift gibi çay koysa da benimki oldukça açıktı.
Devran da bunu fark etmiş gibi "Bu ne, sidik gibi" dedi, ters ters elimdeki çaya bakıyordu.
Üç küp şekeri çayımın içine atarken "Ne alaka Devran" dedim huysuz bir tonda. Demli çay içemiyordum.
"Hocam şimdi siz çay mı içtiğinizi sanıyorsunuz?" dedi ve Hasan'ın bardağa koyduğu çay kaşığını eline alıp "Bu ne ulan? Küfür gibi" dedi ve elindeki kaşığı sesli bir şekilde masaya bıraktı. Daha sonra bana nispet yapar gibi demli, acı çayından büyük bir yudum aldı.
Gözlerimi devirip, açık ve şekerli çayımı içtim. "Sanane, iç sen zift gibi çayını" dediğimde Devran sırıttı. Gözlerimi devirip bakışlarımı ders kitabına geri çevirdim. İçlerinde en azimli dinleyen Bera idi.
"Hocam şimdi Harabat Orhan Veli'nin miydi?"
"Yok Dostoyevski'nin orospu çocuğu" dedi Hasan sinirle. Yarım saatir aynı eseri ve yazarları ezberlemeye çalışıyorduk ama Bera hiç aklında tutamıyordu, başka bir yöntem bulmam lazımdı.
Bera bakışlarını kitaptan kaldırıp sinirle arkadaşına baktı. "Hasan yemin olsun senin ağzını sikerim bak bana bulaşma, gerginim zaten Hasan. Sus Hasan." dediğinde şokla yüzüne baktım. Gerçekten ezberleyemediği için gergin olmalıydı. Artık varlığım onları rahatsız etmiyor gibiydi, daha rahatlardı.
"Bak bak, azıcık ders çalıştı ya nasıl eli ayağı titriyor bak" Bera bu sefer Devran ile tartışmaya başladığı sırada kapı çaldı. Kaos ortamından uzaklaşmak istediğim için hızla "Ben bakarım" dedim ve kapıya doğru ilerledim.
Kapının deliğinden baktığımda ev sahibi Muzaffer ve oğlu Salihin kapıda olduğunu gördüm. Vücudum kasılırken derin bir nefes alıp kapıyı açtım.
"Hoş geldiniz Muzaffer bey" dedikten sonra bakışlarım arkasında bodyguard gibi dikilen oğluna kaydı ve kafamla hafifçe selam verdim. Hiç oralı olmadı, selamımı almadı. Pezevenk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
disiplin
Teen FictionYeni mezun olmuş bir edebiyat öğretmeni, İzmirden ayrılarak körpe bir kasabaya taşınır. • İki erkeğin aşkını konu alır. Cinsellik ve argo vardır.