26

381 38 30
                                    

Sokağın ortasında dikiliyordu Levi. Rüzgar hafifçe saçlarıyla oynuyor, soğuktan acımaya başlayan tenine usulca sürünüp geçiyordu. Armin'in omzuna dokunmasıyla kendine geldi ve eve yöneldi. Mikasa kollarını önünde birleştirmiş ona bakıyordu.

"Şimdi ne yapacağız?"

Kızın sorusunu görmezden gelip kapının yanında asılı olan anahtarı kavradı sağ eliyle ve açık kapıdan dışarı çıkıp arabasına bindi. Kapıyı öyle hızlı kapattı ki peşinden gelen Mikasa elini son anda çekmeseydi parmaklarının geleceği hali düşünmek bile içini ürpertti.

O kadar hızlı sürdü ki normalde olduğundan 10 dakika daha hızlı varmıştı Hange'nin evine. Kapıyı dördüncü çalışında yüzündeki şaşkınlık oldukça belirgin olan Hange ile karşılaştı.
"Sen miydin? Gece gece neden baskın yapan polis gibi dayanıyorsun kap-"

Levi cevap vermeden içeri girip üst kata çıktı. Hange peşinden gelirken söyleniyor, art arda bir sürü soru soruyordu. Hange'nin çalışma odasında, kitapların arkasına gizlenmiş kasanın önünde duruyordu siyah saçlı adam.

"Kasanın şifresini mi değiştirdin Hange?"

"Ne? Tabii ki kasanın şifresini değiştirdim, her ay değiştiriyorum. İçeridekilerin ne kadar pahalı olduğu hakkında bir fikrin var mı? Hem neden bir anda kasayı açmaya gerek duydun ki? Bir şey mi oldu?"

"Daha sonra anlatırım, acelem var. Hadi aç şu lanet kasayı."

Hange birkaç saniye meraklı gözlerle onu süzdü, daha sonra kasaya ilerleyip şifreyi girdi. Kullanmadıkları zaman bütün silahları içinde tuttukları kasaydı bu. Mike'ın öldüğü günden beri elini bile sürmeyip bu kasanın içerisinde tozlanmaya bıraktığı silahı bir kez daha eline aldı Levi ve kendi kendine mırıldanmaya başladı.

"Ne diyorsun Levi? Kimin işini bitireceksin? Ne olduğunu anlatır mısın artık?"

"Zeke, evime geldi."

Kızıl saçları başıyla beraber sola yattı. Adamın söylediklerini devam ettirmesini beklercesine odaklanmıştı, ancak beklediği şey gerçekleşmeyince kendisi konuşmaya başladı.

"Zeke'nin konumunu biliyor musun yani? Kafamı çok karıştırıyorsun."

"Dediğim gibi benim evime geldi, fark etmediği bir anda üzerine takip cihazı yerleştirdim. Fark etmedi bile, enayi. Birkaç saat içinde bu olay tamamen kapanmış olacak."

"Saçmalama Levi. Erwin ve benim kaç aydır bu olayı araştırdığımızdan haberin var mı? Sandığından çok daha ciddi şeyler dönüyor, kafana göre davranamazsın."

Hange arkasından bağırırken Levi çoktan merdivenleri yarılamıştı.
"LEVI, BEKLE!"

Hange peşinden koşup onu kolundan çekince sendeledi ve dengesini kaybetti. Merdivenin kenarındaki korkuluğa tutunmaya çalıştı ama Hange'nin ağırlığı da üzerine gelince eli yeniden kaydı. Gözlerini tekrar açtığında ikisi birden yerdeydi ve tüm bedeni sızlıyordu. Rahatsız bir nefes verip yeniden ayağa kalktı ve kapıya doğru ilerlemeye başladı. Bu sefer de ayak bileğinden yakaladı onu Hange.

"Hasta mısın? Bırak artık gitmem gerekiyor."

"Tamam, söz veriyorum gitmene izin vereceğim. Sadece..ben sadece..."

Hange bir anda gözyaşlarına boğulunca Levi'ın ifadesiz suratı bile şaşkın bir ifadeye büründü. Adamın omuzlarından destek alarak yukarı çekti kendini ve başını omzuna koydu. Hıçkırıkları gitgide artıyor, Levi gömleğindeki ıslaklığı hissedebiliyordu.

"Ben sadece birinizi daha kaybetmek istemiyorum. Anlıyorsun değil mi Levi? O yüzden dikkatli ol. Ölürsen seni affetmem."

Bunu söylerken adamı iki omzundan tutup sarsmıştı. Daha sonra tekrar sarılmış ve Levi sıkıntıyla homurdanıp onu ittirene kadar da öyle durmuştu.

Levi başını sallayıp bu sefer sorunsuz bir şekilde kapıdan çıkmış, vakit kaybetmeden arabasına binmişti. Uzaklaşmasını izledikten sonra kapıyı kapatan Hange yere çöktü ve derin bir nefes alıp gözlerini kuruladı.  Attığı kahkaha tüm odayı doldurmuştu.

"Ne güzel rol yaptım ama. Ağladığıma ben bile inandım bir an."

Bunca yıllık dostluklarından bir şey öğrendiyse Hange, o da yapılacak en doğru şeyin Levi'a güvenmek olduğuydu. Yine de arkadaşının konumunu takip etmekten zarar gelmeyeceğini düşündüğü için onca dramayı yaratıp fark etmediği bir anda yakasına ufak bir takip cihazı yerleştirmişti.

Salona geçip kendini koltuğa fırlattı ve telefonunu açtı. Önce Erwin'i arayıp evine gelmesini söyledi, daha sonra da Levi'ın hızla ilerleyen ikonuna bakıp hafifçe gülümsedi.
"Anlaşılan tek enayi Zeke değilmiş."

Mikasa
Kız hâlâ biraz önce olanların şokundaydı. Armin'in zoruyla eve geri girmiş ve eline tutuşturulan suyu içmişti. Şimdi ikisi beraber salonda oturuyor, ölüm sessizliğinde ne yapacaklarını düşünüyorlardı.

Mikasa iç çekip ellerini başının arasına aldı.
"En azından keşke dinleseydi."

"Eren'i tanımıyormuşsun gibi konuşma. Sinirden gözü dönüyor, neler olduğunu kendisi bile kavrayamamıştır muhtemelen. En azından Levi'ı arayıp nereye gittiğini öğrenelim."

Kız başını sallayıp telefonuna uzandı. Kızın aniden değişen yüz ifadesi ve çatılan kaşlarını fark edince Armin endişeli bakışlarını telefonun ekranına çevirdi.

"Ne oldu?"

"Mesaj gelmiş. Bilinmeyen numara."

Mikasa bir cevap beklemeden telefonu Armin'e doğru çevirdi.

"Bu akşam 02.00'da birazdan atacağım konuma gel. Sana Eren'i korumak için son bir şans vereceğim."






y/n: bu aralar yazdığım hiçbir şey hoşuma gitmiyor amk hepsini silip değiştireceğim muhtemelen ama neyse

I'll tell the stars about you||eremikaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin