5

790 81 73
                                    


Mikasa
Şişmiş gözaltları ve karışmış saçıyla yatağında doğrulup görüşünün netleşmesini bekledi. Her sabah olduğu gibi gözü komodinde duran çerçeveli fotoğrafa takıldı. Küçük, toz pembe dünyasında yaşadığı zamandan kalma bir fotoğraftı. Neredeyse aynı boyda olduğu çocukla yan yana durmuş, kollarını birbirlerinin omuzlarına atmış kameraya gülüyorlardı. Çocuğun zümrüt yeşili gözleri onun griye kaçan gözlerini bastırıyordu. Mikasa tüm içtenliğiyle gülerken çocuğun gülümsemesinde yanlış olan bir şeyler vardı. Esnerken kollarını iki yana açtı ve son kez resme bakıp gülümsedi.

"Günaydın Eren. Mutlu yıllar."

Yn: Bu Eren'in doğum günü bu arada bir gün geriden aldım gibi düşünün karışıklık olmasın._.

Giyindikten sonra makyaj aynasının karşısına geçip saçını taramaya başladı. Bir anda ötmeye başlayan yangın alarmı, kızın güçlü reflekslerini harekete geçirdi ve saniyeler içinde alt kata inmesini sağladı.

"NE YAPIYORSUN SASHA!?"

Ocakta gitgide büyüyen bir ateş, ağlamak üzere olan ev arkadaşı ve ocak dışında her yeri ıslatan yangın alarmı...Bu kaotik ortamı görünce gülmesini zorla tutup hemen ateşin üzerine ıslak bir havlu kapattı Mikasa. Sasha masum bakışlarını Mikasa'ya dikmişti.

"Kahvaltı hazırlamak istemiştim..."

"Sorun değil, zaten bugün kahvaltı için vaktim yok. Sen sadece evi yakma yeter..."

"Nereye gideceksin?"

"Biriyle buluşacağım."

Ayakkabılarını giyip hızla evden çıktı ve otobüs durağına koşmaya başladı. Hafif topuklu ayakkabıları attığı her adımda ses çıkarırken otobüsü kaçırmamak için tüm hızıyla ilerliyordu.

Mikasa Ackerman, "sıradan" bir hayata sahip sıradan bir genç kız. Hayran edici güzelliği ve kesin zekasıyla tanışanı hayran bırakan, insanların imrendiği biri.

Berbat kokular ve onu ittiren yolcularla geçen can sıkıcı bir yolculuğun üzerinde yarattığı etkiyi, kafeye girdiğinde karşılaştığı parlak yüz yok etmişti. Kız koşarak kollarını çocuğun boynuna doladı ve karşısındaki sandalyeye oturdu.

Hayatlarında olup bitenlerden bahsettikleri bir saatin ardından konu yine dönüp dolaşıp ikisinin de tahmin ettiği yere geldi.

"İnan bana Mikasa, annesini kaybettikten sonra her şeyi iyice saldı. Bazen onu tanıyamıyorum..."

Mikasa sessizce elinde tuttuğu kahve kupasını inceleyince çocuk konuşmaya devam etti.

"Bugün doğum günü, biliyorsun. Ne olur bir k-"

"Bir daha karşısına çıkmayacağım Armin, defalarca söyledim bunu."

"Sana ihtiyacı var. Her zamankinden daha çok."

"Üzgünüm, birkaç gün daha iyi hissetmesi için tekrar tüm hayatını mahvedemem."

"Hiçbir şey hatırlamıyor."

"Bu bir şeyi değiştirmez, onun için bir yabancı olarak kalmam daha iyi. Bir daha bu konuyu konuşmak istemiyorum."

Titreyen sesini bozuntuya vermemeye çalışıp ayağa kalktı Mikasa. Armin onu durdurmaya niyetli gibi durmuyordu. Gözlerindeki hayal kırıklığını görünce içi sızladı kızın. Arkadaşı için ne kadar endişelendiğini görebiliyordu. Çantasından bir hediye paketi çıkardı ve masaya bıraktı. Arkasını döndü ve ona bakmadan konuştu.
"Benim için onu gülümset tamam mı? Bir de bunu ona ver. Kendi hediyen olduğunu söyle, seninkini her zaman verebilirsin. Görüşürüz Armin."

Paketi yırtmadan açıp ne olduğuna baktı çocuk. İçindeki kırmızı atkıya bir süre baktıktan sonra paketi kapattı ve Eren'in evine gitmek için masadan kalktı.

Bu şey okunuyor mu hiçbir fikrim yok ben canım sıkıldıkça bölüm atıyorum wpzöwpsme

Mini ve gereksiz bir bilgi: "Red thread of fate", Japon mitolojisine göre Tanrı ruh eşlerini parmaklarından görünmez , kırmızı bir iplikle bağlarmış ve ne olursa olsun bu ip kopmaz, dolanmazmış. Nedense çok hoşuma gidiyor bu inanç wwkskks atkının mangadaki gibi siyah değil kırmızı olmasını da bu yüzden seviyorum ~

 Nedense çok hoşuma gidiyor bu inanç wwkskks atkının mangadaki gibi siyah değil kırmızı olmasını da bu yüzden seviyorum ~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
I'll tell the stars about you||eremikaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin