27

258 28 20
                                    

Çok üzgünüm aq ben tamamen unutmuşum burayı💀

Levi
Saat gece yarısını geçmişti. Telefonundaki küçük ikonun hareketlerini izliyor, Zeke ile arasındaki mesafeyi fazla açmadan adamın peşinden gidiyordu siyah saçlı.

Zeke'nin ikonu on beş dakika boyunca aynı yerde hareketsiz durunca kalacakları yerin orası olduğunu anlayıp arabasını biraz uzağa park etti ve yürümeye başladı. Sokaklar dar ve pisti, burnuna ciğerlerini acıtan bir koku geliyordu. Bir an için büyüdüğü yeri hatırladı Levi.

Gri, soluk duvarları grafitilerle kaplanmış eski bir depoya gelince durdu. Üçüncü katta yanan loş ışık dışında etraf karanlıktı. Elini cebine atıp silahını bir kez daha kontrol ettikten sonra içeri girdi.

İçerisi dışarıdan da kötü kokuyordu. Borulardan su damlıyor, yerde birikmiş toz yığını insanın ciğerlerini tıkıyordu. Merdivenlere yönelecekken soldan gelen ses ile irkildi adam. Bir anda tepesindeki göz acıtan floresan ışıklar teker teker açılmaya başladı. Zeke biraz önce sesin geldiği yerde yüzünde hafif bir sırıtışla dikiliyordu. Levi'ın karşısındaki duvarda ise büyük, beyaz bir projeksiyon perdesi asılıydı.

Siyah saçlı adam şaşkınlığını gizlemeye çalışarak kaşlarını çattı ve Zeke'ye döndü.
Bir anda projeksiyondan gelen ışık perdeye vurdu. Levi'ın daha önce defalarca gittiği bir parkın kamera görüntüsü vardı ekranda. Sarı renkli iki salıncaktan birinde Eren oturuyordu. Arkası dönük ve başı yere eğikti. Levi neler olduğunu anlamlandıramayıp meraklı bakışlarını adama çevirdi.

"Canlı görüntü, şu anda Eren o parkta oturuyor. Eğer üzerindeki silahı atmazsan onu gözlerinin önünde öldürürüm."

"Ne?"

"Beş saniyen var Levi, oldukça açık ifade ettiğime inanıyorum."

"Saçmalıyorsun, kapat şu lanet kamerayı ki doğru düz-"

"Beş."

Çenesini sıktı Levi, dişlerinin birbirine çarptığında çıkan gıcırdama sesi kendisini bile rahatsız etti.
"Siktir."

"Dört."

Elini cebine attı ve silahını sertçe yere koydu. Bu hareketiyle beraber Zeke'nin yüzündeki gülümseme geri geldi.
"Güzel, şimdi beni izle. Unutma, bu görüntü  açık kalacak. Eğer hoşuma gitmeyen bir şey yaparsan sevgili kardeşim salıncakta ölmek kadar utanç verici bir son yaşayacak."

Bir cevap beklemeden merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Bu sefer gerçekten üçüncü kattaki odaya çıkmışlardı. Levi berbat kokan koridorlardan geçerken en az yedi adam saydı ancak her yer zifiri karanlık olduğu için hiçbir şeyden emin olamıyordu.

Oda deponun diğer bölümlerinden biraz daha iyi bir durumdaydı. Giriş katındaki perdenin aynısı burada da vardı. Eren şimdi oturduğu salıncakta hafifçe sallanıyordu. Odanın ortasında plastik, kirli bir masa ve üzerinde birkaç tane açılmış ambalaj paketi duruyordu. Paketlerin sayılarına bakılırsa içerde yediden fazla kişi olduğu neredeyse kesindi, ancak şu an odada yalnızca kendisi ve Zeke vardı. Zeke karşısındaki plastik ve masa kadar kirli sandalyeyi işaret edip konuşmaya başladı.
"Otursana Levi, rahatına bak."

"Senin sik kokulu sandalyene oturmayacağım. Ne istiyorsun benden?"

Adam bozuntuya vermeden kıkırdadı.
"Bu soruyu benim sormam gerekmez mi? En başında neden buraya geldin?"

"Yıllar önce yeterince batırmışsın zaten, hâlâ ne işin var Eren'le?"

"Tam da senin dediğin gibi, yıllar önce batırdığım için şimdi düzeltmem gerekiyor. Ben istediklerini onlara vermediğim sürece bu adamlar beni rahat bırakmayacak Levi. Anlıyorsun değil mi?"

"Hayır, anlamıyorum. Pek umrumda da değil."

"Senin kaybetmene hep bu umursamaz tavrın sebep oluyor biliyor musun? Beş yıl önce arkadaşına da ikinizin tüm adamlarımı rahatlıkla yenebileceğini söyleyen sen değil miydin?"

Adam yumruklarını sıktı.

"Haksız mıyım Levi? Eğer sen gerekli önlemleri almış olsaydın arkadaşın hala hayatta olmaz mıydı? Bu durum için beni suçlaman bana pek adil gelmiyor."

Birkaç saniye sessiz kaldı Levi. Daha sonra sarışına doğru bir adım attı. Ancak masanın olması gerekendan fazla geniş ayağına takılıp tek dizinin üzerine indi ve canının acıdığını göstermek için ufak bir ses çıkardı ağzından. En azından Zeke'nin canının acıdığına inanacağını umdu.

Sağ botunun kenarındaki ufak cepten çıkardığı minik bıçağı gömleğinin içine sakladı. Bu taktiği amcası öğretmişti ona. Eninde sonunda Levi'ın şu anda karşı karşıya olduğu çetenin bir benzerine katılıp dengesiz yaşlı ve kesinlikle hasta bir adama dönüşmüş olsa da birkaç işe yarar taktik bırakmıştı Levi'a.

Yeniden ayağa kalkıp aynı sakinlikle Zeke'ye doğru yürümeye başladı. Yeterince yaklaştığını düşündüğünde hızlı bir hamle yapıp adamın kolunda bir kesik yaratmış olsa da ciddi şekilde yaralanmadan kaçmayı başarmıştı Zeke. Kolu, giydiği gri kıyafetini yavaşça kırmızıya boyarken biraz öncekine kıyasla çok daha ciddi gözlerle Levi'a döndü adam.

"Seni uyarmıştım değil mi? Bazen ne yaptığını anlayamıyorum. Tam da bu pervasızlığından bahsederken sana yapmamanı söylediğim tek şeyi yaptın. Kendi kendine aksiyon mu arıyorsun anlamıyorum ki."

Levi tekrar saldırmayı deneyecekken Zeke arka cebinden ufak bir telsiz çıkarıp konuşmaya başladı.
"Vurun onu."

Siyah saçlının gözleri büyüdü. Hiçbir tepki vermeye fırsat bulamadan kulaklarını dolduran silah sesi ile olduğu yerde kalakaldı.

I'll tell the stars about you||eremikaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin