Kendimi aşıp iki bölüm atıyorum ben bile inanamadım şu an
Ses kulaklarını çınlatmıştı adamın. Silah sesinin çok daha uzaktan gelmesini beklediği için çıkan sesle irkilmiş, istemsizce yerinde zıplamıştı.
Şaşkınlığı geçince başını aşağı eğip küçülmüş gözleriyle kendi göğsünde açılmış yaraya baktı. Gözbebekleri titriyor, her nefes aldığında tüm vücuduna bir acı yayılıyordu.
Zeke hayal kırıklığıyla başını iki yana salladı.
"Cidden Eren'i vuracağıma inanmanı beklemezdim. Yakalamaya çalıştığım kişiye zarar verecek kadar aptal değilim. Denklemi bozan tek şey sendin Levi, ben de seni ortadan kaldırıyorum."Adam geriye sendeledi. Kulaklarındaki çınlama geri gelmişti. Beyaz gömleği hızlı bir şekilde kızıla boyanıyordu. Daha önce iki kere vurulmuştu Levi, ikisinde de beklenenden daha kısa sürede iyileşmiş ve hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmişti. Ancak şimdiye kadar ona isabet eden kurşunların hiçbiri kalbine bu kadar yakın değildi.
Zeke biraz öncekine kıyasla çok daha rahat bir tavırla odadan çıkınca dakikalar önce oturmayı reddettiği sandalyeye bıraktı kendini. Sinirlenmişti, ama kime hiçbir fikri yoktu. Bu numaraya kanacak kadar aptal olduğu için kendisine mi, işlerin bu kadar ilerlemesine neden olduğu için kendisine mi, yoksa Zeke'nin kaçmasına izin verdiği için kendisine mi?Odada tamamen yalnız olduğu gerçeğine bakılırsa pek fazla seçeneği yoktu.
Etrafta yarasına bastırmak için bir şey bile yoktu. Kalkıp aramak için gücü yoktu, görüşü yavaş yavaş kararıyordu. Çınlama daha da artmıştı.
"Umarım bir köşede ölüp gidersin de sonunda kurtulurum senden. Yapayalnızsın Levi, o kadar yalnızsın ki ölüm bile istemiyor seni."
Göz kapaklarının kapanmak için yaptığı baskıya direnmeyi bırakırken ufak bir gülümseme belirdi siyah saçlı adamın yüzünde.
Mikasa
O çoktan ceketini alıp kapıya doğru ilerlerken sarışın hala telefondaki mesaja bakıyordu."Neye bakıyorsun Armin? Hemen gitmem lazım, çabuk ol."
"İstediği saate daha var Mikasa. Hem..."
Çocuk duraksayınca Mikasa da hazırlanmayı bırakıp ona döndü.
"Gitmek istediğine emin misin? Bir tuzak gibi görünüyor."
"Denemek zorundayım, tuzak olup olmadığını oraya gidince anlarım."
Sarışın gözlerinin önüne düşen saçlarını elleriyle geriye taradı ve derin bir nefes aldı.
"Peki o zaman, ben de geliyorum.""Ne? Ama sen-"
"Ama ben ne, Mikasa? Olan her şey senin kadar benim de suçum. Eren'den saklamamam gerekiyordu. Hem yalnız gelmen hakkında hiçbir şey söylememiş. Burada kalırsam ve sana bir şey olursa kendimi asla affetmem. Geliyorum."
Kız cevaplamadı ama onaylarcasına başını salladı. Daha sonra kapının dışına çıkıp kenarda çocuğu beklemeye başladı.
Hange
Hâlâ aynı koltukta oturuyor, Levi'ın ufak ikonunu izliyordu. Yarım saattir hareket etmemiş ikonunu. Zil çalınca hızla koşup kapıyı açtı. Sarışın adam her zamanki sıkıcı, beyaz gömleğinin üzerine giydiği kahverengi bir ceketle önünde dikiliyordu.
Adam daha içeri giremeden konuşmaya başladı kızıl saçlı."Erwin!! Levi yarım saattir aynı yerde duruyor. Neden aynı yerde duruyor? Bir şeyler yanlış gitmiş olmalı."
Hange sözlerini bitirdiğinde Erwin çoktan biraz önce gözlüklünün oturduğu koltukta arkasına yaslanmıştı. Kaşlarını çatıp elini Hange'ye doğru uzattı ve Hange'nin konuşurken elinde salladığı telefonu aldı.
"Muhtemelen cihaz üzerinden düşmüştür."
Yıllardır tanıyorlardı birbirlerini. Levi'a duydukları güven fazla, belki de olması gerekenden daha fazlaydı.
"Olabilir, yine de gidip kontrol etmekten zarar gelmez."
"Gidip etrafı karıştırmak istemeyiz Hange."
"Etrafı karıştıracağımı kim söyledi! Etraf karışacaksa Levi yeteri kadar karıştırmıştır zaten. Buradan çıkışını ben gördüm sen değil. Aptal bir şey yapacak ve sonra yine aklını kaçırıp kendini o endişelendirici seviyede temiz apartmanına kapatıp hepimizle iletişimi kestikten sonra zaten temiz yerleri biraz daha temizlemeye çalışacak."
"Beş yıl önce olduğu gibi."
"Evet, beş yıl önce olduğu gibi. Yine aynı şeyleri tekrarlamanın lüzumu olduğunu düşünmüyorum. İstersen burada kalabilirsin. Hatta belki birimizin burada kalması daha iyi olur, ama ben gideceğim."
Adam derin bir iç çekti. Hange bir şeyi yapacağım dediyse tersini yapmaya ikna etmek için enerji harcamasına bile gerek yoktu, zaten başaramayacaktı. Başını koltuğun arkasına yatırdı ve gözlerini yumdu.
"Tamam, git. Ama dediğim gibi olayı daha da karıştıracak bir şey yapıp hepimize iş çıkarma. Hâlâ bir şey olduğuna ikna olmadığım için ikimizin beraber gitmesine gerek olduğunu düşünmüyorum. Git ve uzaktan her şeyi kontrol et, eğer bana gerek duyarsan ararsın."
Hange başını aşağı yukarı salladı ve hızla kapıdan çıktı. Birkaç saniye apartmanın içindeki sessizlikle başbaşa kalan Erwin çalan zilin sesiyle oflayıp ayağa kalktı. Hange yüzünde kocaman bir gülümsemeyle içeri uzandı.
"Anahtarlarımı unutmuşum!"
Sonra kapı yeniden kapandı ve Erwin kanepedeki eski yerine doğru ilerlemeye başladı. Tam oturacakken zilin rahatsız edici sesi yeniden kulaklarını doldurdu. Rahatsızlıkla gözlerini devirdi ve ikinci defa kapıya yöneldi.
"Anahtarını kullans-"
"Erwin! Üst kattan ceketimi verir misin lütfen!"
"Kendin çıkıp alsana."
"Lütfen. Lütfen lütfen."
Erwin uzatmadı ve hızlı adımlarla merdivenleri çıktı. Aynı hızda geri gelip elindeki ceketi kızıl saçlının yüzüne doğru fırlattı. Hange kıkırdayıp teşekkür etti ve arkasından kapıyı çekti.
Erwin nedense birkaç saniye ayakta bekleyip zilin yeniden çalıp çalmayacağına baktı. Sonra rahat bir nefes verip oturdu. Bu sefer de anahtarın kapıdaki deliğe giriş sesini duyunca kafasını yanındaki duvara geçirmek için derin bir istek duydu.
Hange'nin başı biraz utangaç ve yavaş şekilde içeri süzüldü bu sefer."Buzdolabındaki tatlıya elini süreyim deme Erwin. Ben yiyeceğim onu."
"Bunu söylemek için mi geldin?"
"Evet! Her şeyi yiyorsun ayı herif. Neyse bu sefer cidden gittim. Görüşürüz!"
Doğruyu söylemişti, Hange bir daha kapıya dokunmamış, birkaç dakika sonra da arabasının uzaklaşma sesi Erwin'in kulaklarını doldurmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'll tell the stars about you||eremika
FanficLet's dance beneath the stars and forget about the world.