Armin baş aşağı bir şekilde koltuktan sarkarken Eren de kendini tekli koltuğa gömmüştü. Birbirleriyle göz göze gelince gülmeye başladılar. Ancak ikisi de bu kahkahalardan sonra ortama çöken hüznü önleyemedi. Sanki tonlarca yükün altında kalmasına rağmen gülen bir adammış gibi hisseden Armin ciddi bir yüz ifadesi takındı ve oturuşunu düzeltti.
"Levi halletmiş olabilir ama evin cidden berbat haldeydi. Sen de pek iyi gözükmüyorsun."
Bunu söylerken göz altına dokunup çocuğun simsiyah göz altlarına bakışlarını dikmiş, sonra da baştan aşağı süzmüştü onu. Eren sessizce tavana bakmaya devam edince konuşmayı sürdürdü.
"Yardıma ihtiyacın varsa her zaman isteyebileceğini biliyorsun değil mi? İyi misin Eren..?"
Çocuğun bu sorusu karşısında soğuk, bitkin gözlerini onun bir deniz kadar mavi, umut ışığıyla parlayan gözlerine dikti. İmreniyordu ona Eren. Her zaman pozitif oluşuna, sorunlarını halletme şekline, kalbinde nefret için en ufak bir yer olmamasına hayrandı. Hepsinden farklıydı Armin, onlardan daha güçlü ve daha cesurdu. Kendisi yerinde o olsaydı bu durumla çok daha iyi başa çıkabileceğini düşününce öfkeyle doldu çocuk. Kendine o kadar kızıyordu ki.
Yn:Armin<333333333
Armin sorusunun üzerinden iki dakika geçmesine rağmen bir cevap alamayınca neler olduğunu çoktan anlamıştı. Şimdi onun gözlerine değil, yere dikmişti bakışlarını arkadaşı. Yüzünde hüzünlü bir sırıtış vardı. Bu gülümseme kahkahalara dönünce içi ürperdi Armin'in. Hayır, bu kesinlikle ruhsal olarak sağlıklı olan birinin atacağı türden bir kahkaha değildi.
"İyi miyim..? Evet, iyiyim. Sadece her gün biraz daha dibe batıyorum o kadar."
Hışımla ayağa kalkıp buzdolabına yöneldi Eren.
"İyiyim, muhteşemim, daha iyi olamazdım. Hak ettiğimi yaşıyorum."
Armin sadece dehşetle arkadaşının geldiği hali izliyor, bu zamana kadar fark etmediği için kendine kızıyordu. Eren elindeki bira şişelerinden birini ona verince neler olacağını anlayıp kapağını bile açmadan masanın üzerine koydu. Eren ise yalnızca içmesini izlemenin bile boğaz yaktığı bir hızla kendisininkini bitirip onunkini de aldı. Bir şey yapmıyordu çocuk, kafasını dağıtmak istiyorsa dağıtabilirdi. Ona göz kulak olacaktı. Hayatının 11 yılı boyunca bunu yapmıştı zaten.
Eren'in buzdolabını açması, birkaç kutu alıp yerine geri oturması, anlamsız birkaç şey gevelemesi ve aynı şeylerin 3 kez tekrarlanmasını sessizce izledi Armin. Arada anlamlandıramadığı sorularına cevap veriyor, o gülünce onunla beraber gülüyordu. Huzurlu duruyordu Eren, her şeyi unutmuş gibi saçma şeyler hakkında konuşuyordu. Ama arkadaşının gözlerine bakmak acı veriyordu Armin'e. Kahkahaları ne kadar yüksek olursa olsun, gözlerine hükmeden acı ve hüzün tüm gece yerini korumuştu.
Başını kaldıramayacak seviyeye geldiğinde çocuğun omzuna girdi ve ayağa kalkmasını sağladı Armin. Odasına götürüp ağırlığa dayanamayacak seviyeye geldiği için Eren'i yatağa fırlattı. Yorganı altından çekip üstünü örtmesi için de güç harcaması gerekmişti. Tam ışığı kapatacakken çocuğun kolunu kavradı Eren. Gözlerini araladı ve hafifçe gülümsedi.
"Mikasa."
"Huh?"
Eren sanki hiç uyanmamış gibi bayılırcasına uyumaya geri dönünce kıkırdadı Armin. Işığı kapatıp kapı eşiğinde durdu ve son kez arkadaşına baktı.
"İyi geceler Eren."
Yavaş adımlarla oldukça minik olan salona geçip kendini kanepeye bıraktı. Uzun sarı saçları yastığın üzerine yayılırken göz kapaklarının uykuyla verdiği savaşı kaybetmesi uzun sürmedi.
Hiç içime sinmedi burası... Her neyse ben burada napıyorum onu da bilmiyorum zaten✌🏻😗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'll tell the stars about you||eremika
FanficLet's dance beneath the stars and forget about the world.