Eren
Tepesindeki ışığın güçsüzce aydınlattığı bir parkın salıncağında oturmuş, telefonundaki mesaja bakıyordu yeşil gözlü çocuk."Bu akşam 02.00'da birazdan atacağım konuma gel. Sana yüzleşmek son bir şans vereceğim."
Zeke'yi görmek istediğinden pek emin değildi Eren. Aslına bakılırsa şu an kimseyi görmek istemiyordu. Ama gerçeği öğrenmek için bir şansı varsa bunu kullanacaktı. Olay şimdiden olması gerektiğinden fazla büyümüş, hem kendini hem de diğerlerini tehlikeye atmıştı.
Bulunduğu yerden pek uzak değildi konum. Yavaş adımlarla yürümeye başladı. Demir depo görüş alanına girdiğinde gözüne kapının önünde dikilen iki silüet ilişti. Yavaş ve olabildiğince sessiz bir şekilde arkalarından yakalaştı. Deponun önünde güçsüz, yanıp sönen ve ömrünün sonuna geldiği çok belli olan bir sokak lambası vardı sadece. Bu yüzden yeteri kadar yaklaşsa bile önündekilerin kim olduğunu anlayamadı çocuk.
"Eren?"
Çocuğun aksine Mikasa saniyesinde arkasında kimin durduğunu fark edip o daha tepki veremeden çocuğun boynuna sarmıştı kollarını. Eren evden sinirle çıkarkenki tavrı yüzünden kendi utancında boğulurken kızın sırtına hafifçe vurarak karşılık verdi."Burada ne arıyorsun?"
Sarışının sesi tedirgin ama meraklıydı.Eren onlara aldığı mesajı gösterdi, onlar da Mikasa'nın telefonuna gelenden bahsettiler. Birkaç dakika deponun devasa kapısında dikildikten sonra Eren önde olmak üzere içeri girdiler.
Eren adımını attığı gibi karanlık deponun kirli tavanındaki ışıklar sırayla açıldı. Gözleri ışığa alışana kadar etraflarında ne olduğunu anlayamayan üçlü arkalarından gelen adamları da fark etmediler. Eren her zamanki agresifliğiyle adamın ellerinden kurtulmaya çalışırken Armin hâlâ neler olduğunu idrak etmeye çalışıyor, Mikasa ise etrafındakileri süzüyordu. Odanın karşısından duydukları adım sesleri ile hepsinin bakışları aynı yere kenetlendi. Zeke yüzünde kocaman bir gülümseme ile karşılarında duruyordu.
"Sizi yeniden görmek ne güzel."
Mikasa gözlerini kıstı.
"Adamlarına söyle bizi bıraksınlar."Adamın yüzündeki gülümseme biraz daha yayıldı. Gözleri deponun olması gerekenden daha parlak ışıklarıyla beraber parlıyor, her zamankinden biraz daha dağınık saçları aralık kapıdan giren rüzgar ile hafifçe sallanıyordu.
"Sinirlenmeni gerektirecek bir durum yok. Size son bir şans vereceğimi söylemiştim. Hepiniz de söylediğim saatten önce geldiniz. Eğer size sunacağım teklifi kabul ederseniz bu beni son görüşünüz olacak."
Üçü birden kaşık çatları ve tedirginlikle titreyen dudaklarıyla adamı dinliyordu şimdi.
Zeke ellerini sertçe birbirine vurup yeniden konuşmaya başladı."Hepimizin ortak amacının Eren'in mutluluğu olduğuna eminim."
Eren oflayarak rahatsızlığını belli etmeye çalıştı. Zeke hiç oralı olmadan sözünü devam ettirdi.
"Sevgili kardeşimi öylece bırakmayı ben de çok isterdim. Ancak kendimi de düşünmem gerekiyor. Senden yıllarca sakladıkları olayı şimdi bildiğine göre Eren, hepinize bu olayın sonuçlarını açıklama zamanı geldi. Her ne kadar sizi kaçırma eyleminde başarısız olmuş olsam da, bu onca hazırlığı yapıp o kadar adamı tuttuğum gerçeğini değiştirmiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'll tell the stars about you||eremika
FanficLet's dance beneath the stars and forget about the world.