Mikasa
"Mika, Mikasa? MİKASA!!"Yüzüne atılan tokatla hızla yerinden doğruldu Mikasa. Böyle ilk uyandırılışı değildi. Sasha işler zorlaşınca tokata başvuruyordu. Okuldaki iri sarışın çocuğu da tokatlayıp başını derde sokmuştu. Mikasa mermer zeminde yattığını anlayınca kafası karıştı.
"Geldiğimde burada uyuyordun. Salı günü o buluşmaya gittiğinden beri bir garipsin. Bir hafta oldu Mikasa, kiminle buluştun da yedi gündür aynı şeyi düşünüyorsun?"
"Buluşmamla bir alakası yok Sasha. Saat kaç? Geç mi kaldım?! Uyuyakalmanın sırasıydı sank-Ugh"
Kız elini başına koyup birkaç saniye öyle kaldı.
O daha söylemeden Sasha gidip komodinin üzerindeki ilaç şişesini almış, bir bardak suyla ona uzatmıştı. Mikasa acı içinde iki tane hap yutarken kız endişeyle ona bakıyordu."Daha az ağrı kesici alsan olmaz mı..?"
Kız, Sasha'yı duymazdan gelerek ayağa kalktı ve dolabını açtı. Açık mavi, hoş ama günlük bir elbise alıp üzerine geçirdi ve aynı hızla saçını taradı.
"Wow Mikasa renkli giyiyor. Nereye gidiyorsun?"
"Birini görmeye."
Koşarak alt kata indiğinde Sasha da peşinden koştu. Mikasa çoktan ayakkabılarını giymiş ve kapıyı aralamıştı. Sasha arkasından bağırdı.
"BANA BAK MIKASA! EĞER SEVGİLİN VARSA VE BANA SÖYLEMİYORSAN ÇOK KIZACAĞIM!"
"Saçmalama Sasha. Geç kaldım, hoşçakal!"
İçine dolan neşeyi yüzüne vurmamaya çalışarak ilerliyordu yolda genç kız. Tek temennisi geç kalmamaktı, bir hafta daha beklemek istemiyordu.
"Onu göreceğim, sonunda onu göreceğim."
Hayallerinden, iki adım geriye sendelemesine neden olan darbeyle sıyrıldı. Adam özür dileme gereği bile duymadan yanından geçip gitti. Sinir oluyordu böylelerine, az önce onu hayal dünyasından çıkarmış, mutlu olduğu tek yerden uzaklaştırmış ve özür bile dilememişti. Surat assa da birkaç dakika sonra tekrar gülümsedi. Otobüste elleriyle oynuyor, ayaklarını sallıyordu. Uzun zamandır bu kadar heyecanlanmamıştı Mikasa. Yıllarca hiçbir şeye içtenlikle tepki vermemiş, sanki tüm heyecanını bu an için saklamıştı. Durağa gelince otobüsten uçarcasına atlayıp koşmaya başladı. Hâlâ vakti vardı. Gri binanın karşısındaki ağacın arkasına saklandı Mikasa. İnce bedenini yeteri kadar kapatıyordu ağaç. Beklemeye başladı, kalp atışı kulaklarında çınlıyordu.
İşte, tam zamanında yetişmişti. Göz bebekleri büyüdü, kalbi sıkıştı. Sadece uzaktan izlediği düşünülürse çok fazla tepki veriyordu. Yine de duyduğu özlem mantığından daha ağır basıyordu o an. Yavaşça merdivenleri çıkan çocuğu ve yanındaki adamı izledi Mikasa. Çıktıkları her basamak üzüyordu onu. Bir an için yine o küçük, neşeli kız olmuştu sanki. Hiçbir şey kaybetmemiş gibi bakıyordu çocuğa. Gözlerinde aynı parıltı ve kalbinde aynı heyecan ile. Merdivenin en üst basamağında durdular ve bir şeyler konuşmaya başladılar. Eren yüzünü onun tarafına çevirince zümrüt yeşili gözlerine daldı Mikasa. Bu kadar mesafeden bile büyüleyici duruyorlardı. Daha sonra çocuk içeri girdi, adam ise arabaya geri döndü.
Gerçeklik o anda bir bina çöktü Mikasa'nın üzerine. Ağacın kenarına çöktü ve dizlerini kendine çekti. Onu görebileceği en yakın mesafe buydu, gözlerine sadece bu uzaklıktan bakabilirdi. Çocukluk arkadaşını, ailesini ve daha birçok şeyi kaybetmenin acısı ağır geldi kıza bir anda. Yanağından süzülen tuzlu suları umursamadan geldiği yoldan geri döndü. Artık gülümsemesinden eser yoktu. Belki zamanında onun için orada olsaydı şimdi onu bir psikiyatri merkezine girerken izlemek zorunda kalmazdı? Ya da arabadan onunla beraber inebilirdi? Ama öyle olmamıştı. Hiçbir zaman yüzüne gülmeyen kader Mikasa'yı bir kez daha yıkmaya çalışmıştı. Ve bu sefer Eren ona yardım etmek için orada değildi. Islak gözlerini silmeden otobüse bindi ve cama başını dayayıp gözlerini yumdu. Böyle yaptığında her şey daha az acı verici oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'll tell the stars about you||eremika
FanfictionLet's dance beneath the stars and forget about the world.