BEN DEMİŞTİM DEMEYİ...

2.1K 84 13
                                    




2. BÖLÜM

"Hapşıuuuğğğ!"

Ey yumurtaya can veren Rabbim keşke bana da biraz akıl biraz mantık verseydin ya. Hem donuyorum diye şikâyet edip hem öyle Jane gibi ortalarda dolanırsam olacağı bu değil de neydi? Hak ediyordum başıma gelen her şeyi hak ediyordum ben. Gribimin dördüncü günüydü ve ağır kısmı atlatmıştım. Başlangıç gününü söylememe gerek yoktur diye düşünüyorum. Geçtiğimiz üç gün ablam bana bakıcılık yapmış, Levent eniştem bana kıçıyla gülmüş, biraz toparlanınca da bu sabah itibariyle kendi evime kaçmıştım. Sümüğüm akmasa kendimi tamamen iyileşmiş bile sayardım çünkü benim çelimsiz ablama kıyasla bağışıklığım çok daha kuvvetliydi. 24 yıllık ömrümde çocukken ateşlenip hastanelik olmalarımla meşhurken ergenlikten itibaren domuz gibi sağlam oluşum anne babama gerçek bir şok olmuştu. Anneciğim hep senin iyileşmeni beklerken ömrümden ömür gider biz yanında yokken ne yapacaksın diye kara kara düşünürdüm derdi. Belki de çocukluğum boyunca yedirdiği meyvelerin, içirdiği işkembe çorbalarının sonucuydu şimdiki güçlü bünyem.  Mutfak masasındaki tabaktan elime bir mandalina aldım ve iyi olduğumun raporunu vermek için annemi aradım. Yarım saat telefonda asker olduktan sonra nihayet günlük raporum yeterli bulunmuş olacak ki azat edildim.

Bugün bir daha kimsenin sesini duymaya tahammülüm olmadığından telefonu uçak moduna alacaktım ki ekranda ablamın ismi belirdi. Hay böyle şansın!

Ekrana doğru oflayıp mecburen açtım. "Efendim abla?"

"Ablaaam! Nasılsın agresifim benim?"

"Söylediğin gibi agresifim abla. Ne istiyorsun hadi söyle hemen."

"Sesin daha da domuz gibi geliyor ablam sevindim toparlamana. Enişten bu akşam tüm iş arkadaşlarının olduğu bir yemeğe gidecekmiş geç kalırım dedi. Bize gel diyecektim otururuz."

"Niye? Günlerdir beraber değilmişiz gibi neden geleyim abla?"

"Ya hastasın ya gece yalnız kalma diye."

"Annem seni de aramış anlaşılan. İyiyim ben abla. Bayağı toparladım hatta. Hem eniştem sensiz gitmezdi yemeklere falan. Hayırdır aranıza kedi mi girdi sonunda?"

"Kız tövbe de! Yok iyiyiz de Yunus'u kime bırakacağız? Sen hastasın ben başkasına güvenemem.  "

"Eeee bırak bana işte. İyiyim diyorum gerçekten. Aç bırakmam oğluşunu korkma."

"Yok ablam sana kendimden çok güveniyorum da başın ağrımasın biliyorsun Yunus'un çenesini."

"Abla. Bak kızıyorum. Yunus bana şifa olur biliyorsun getir işte çocuğu."

"Yok kulüpte bugün o. Zaten gidip almak lazım falan asla yetişemem hazırlanıp da ablacım. Ama Yunus çıktığında gelip seni de alırım bize geçeriz. İtiraz kabul etmiyorum."

"Abla hayır ya ne olursun bak gelmek istemiyorum!"

"Konu kapanmıştır. 1 saate hazır ol."

"Neye hazırlanayım abla. Baloya mı? Gitmeden beni de al bari uyurum yoksa beklerken. Pijamalarımla geleceğim nasıl olsa."

"Allah'ın bakımsız çalısı. İyi çıkayım o zaman kahve alır arabada bekleriz çıkmasını."

Telefonu cevap vermeden kapatıp üstüme bir kat daha sweatshirt geçirdim onun üstüne de ayak bileklerime kadar olan montumu aldım, ocaktaki çayın altını kapatıp ocağa gaz gelen borunun üzerindeki kolu indirdim. Salonda duran çantamı da alınca tamamdım işte. Altımdaki kalın üzerinde tekvandocu olduğunu düşündüğüm bir çizgi film karakterinin çizimleri olan – evet pijamam Yunus'un hediyesiydi- pijamama bakıp şüpheye düşsem de takmadım. Arabanın içinde kim görecekti? Ablam mesaj atınca ugglarımı giydim ve kapıyı kilitleyip asansöre bekledim. Arabaya binmemle alnıma dokunup ateşime bakmış ısının derecesinden memnun kalınca yanaklarımı öpmüştü. Yeniden grip olacak haberi yoktu ve bu kez ona bakan bir Zeynep de bulamayacaktı garibim. Ablalık şefkatinden gözü dönmüştü.

USHANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin