ellise- 911..
Hava henüz yeni kararmıştı, bahçede sandalyelerin üzerine rahatça oturmuş sohbet ediyorduk. Wooyoung'un babası ikimizi de büyük bir misafirperverlikle karşılamıştı. Masada kaç çeşit yemek vardı sayamamıştım bile ve bu şu an oldukça minnettar olduğum bir durumdu. Wooyoung bizi davet ettiğinde evde babasının olmayacağını düşünüyordum ama aksine bize kapıyı bile o açmıştı.
Wooyoung'un babası lavaboya gitmek için kalktığı anda gözlerimi Taehyun'a çevirip fısıldayabilmek için biraz yaklaştım "Giderken mum alalım unutturma."
O da yeni hatırlamış gibi başını iki yana sallamış sonra bakışlarını yere dikmişti "Üzgünüm." dedi derin bir nefes vererek. Onun mahcup tavrını fark edince konuşmayı uzatmak yerine sadece saçlarına uzanıp hızlıca karıştırdım, dudaklarına küçük de olsa bir gülümseme yerleşmişti.
Mahcup olmasının nedenine gelirsek de nedeni annesiydi. Faturalar hakkında hiçbir fikrimiz yoktu, ikimiz de ödemek için bir hamle yapmamıştık aksine ben ne kadar geldiğini bile bilmezdim. Taehyun'un annesinin ödememesi ise tüm işleri bozmuştu, elektrikler gitmişti. Wooyounglara yük olmayacağımızı bilsem şu durumda evde kalmamanın daha mantıklı olduğu kesindi ama onlardan da bunu rica edecek durumda değildim, Wooyoung'la aramızdaki buzları yeni eritmiş sayılırdık.
"Eviniz..." dedi Taehyun Wooyoung'a dönerek, bir yandan da gözleriyle bahçeyi süzüyordu "Çok güzelmiş."
Gerçekten de öyleydi. Baba oğul bir şeyler ekip biçmeyi sevdikleri için bahçenin küçük bir kısmında ektikleri birkaç çeşit meyve vardı, diğer tarafı da çiçeklerle doluydu süslemek için aldıkları üç beş tane bahçe cücesi ürkütücü görünse de genel anlamda hoşuma gitmişti. "Çok ilgileniyoruz." dedi Wooyoung hevesle "Görsen günümüzün yarısı burada geçiyor, gerçi babamla boş vakitlerimiz hiç çakışmadığı için beraber ilgilenemiyoruz ama olsun."
İçimdeki kasvetli havayı dışarı vurup onları da üzmemek için sadece bakışlarımı avuçlarıma indirdim, Wooyoung ve babasının ilişkisi beni elimde olmadan kıskandırmıştı. Onun gibi olmak isterdim pek fazla vakit geçiremediklerini ben de biliyordum ama bir araya geldikleri bir veyahut iki saatte bile babası ona onu ne kadar çok sevdiğini hissettiriyordu.
Taehyun yavaşça kolumu dürtüp ardından çaktırmadan telefonumu gösterdiğinde düşüncelerimden sıyrılıp yeni bildirime tıkladım.
Mesajdaki 'Annesi nerede?' cümlesiyle anında kafamı kaldırdım. Bu soruyu sesli bir şekilde sorma gafletinde bulunmadığına fazlasıyla sevinmiştim. Dudaklarımı oynatarak 'Yok' dediğimde şaşkınlıkla kaşları kalktı sonra yüzünü normal hâline geri çevirmiş ve hiçbir şey olmamış gibi oturmaya başlamıştı. Wooyoung'un babası gibi annesi de polisti. Tabii annesiyle tanıştığımdan değil ama ondan birkaç defa dinlemiştim annesini. Wooyoung'un annesi o on üç yaşındayken bir çatışmada ölmüştü sadece bunu biliyordum.
Yanımda duran Taehyun'un elini tutup sıktım içten içe üzülmesini engellemek için, bu bencillik veya bir ihanet gibi hissettirdiği için mi onu teselli etmek istiyordum bilmiyordum. Taehyun şu an üzüldüğü Wooyoung'la aynı durumdaydı. Annesi hakkındaki gerçeği hâlâ ona söylemediğim daha doğrusu söylemeye cesaret edemediğim için içim içimi yiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tag,you're it | taegyu
Fanfiction"kasabanın altın çocuğu taehyun'un uzun bir süredir sakladığı büyük sırları vardı."