G İ R İ Ş

15.5K 392 360
                                    

Selam hoş geldinizz

Uzun zamandır bu hikayeyi içimde devam ettiriyordum ama sonra düşündüm ki bunu yazıp daha çok detaya gireyim ki öyle de yaptım

Beni bu yolda desteklerseniz gerçekten çok sevinirim.

Giriş bölümü biraz kısa ama normal bölümler daha uzun olacak

Yorum ve oylarınızı eksik etmeyin lütfen...

Şimdi tanıtıma geçelim hopp!

Şarkılar;  Coolio~ Gangsta's ParadiseCHERIIMOYA• LIVING LIFE, IN THE NIGHT

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Şarkılar; Coolio~ Gangsta's Paradise
CHERIIMOYA• LIVING LIFE, IN THE NIGHT

🌌

Ellerim usulca sırtına tırmandı, saçlarını okşayıp o gür, siyah saçları avuçladım.
Sanki bir gösteri sergiliyorduk, ben oyuncuydum ve her seferinde aynı yere çıkıyordu yolum. O ise her seferinde aynı yerde beni bekleyen o sahneydi. Kendini iki bacak arama bastırınca, onun gücünü bacak aramda hissedip irkildim. Vücudunu bana daha çok yasladığında, bıçak kemiğe dayanmıştı.

Dudakları dudaklarıma ateşi içmeyi bekleyen bir günahkarın kadehi gibi uzandı. Sonra o günahkar, dudaklarımdan günahın fokurdayan ateşini içmeye başladı ve kadeh, yavaş yavaş dudaklarımdan çalınan ateş ile dolmaya başladı. Büyük eli yüzümü buldu, avucunu yanağıma bastırıp diğer elini de belime attı.

Dudakları dudaklarıma aç bir yalan gibi ağzımı aralamam için baskı uyguladı. Sıcak dilini dudaklarımda hissettim. Ruhum bir hazine gibiydi; okyanusun dibindeydi ve, içindeki mücevherler,o okyanusun dibinde kimsenin bulamayacağı bir yerde sandığın içinde eskiyordu.

Ruhum eskidikçe değer kazandığını fark ettim. Tıpkı eskidikçe değer kazanan hazineler gibi.

Hazineler ne kadar eskirse, içinde taşıdıkları mücevherler o kadar değer kazanır, tarihi eser olarak görülür ve bedeli ödenmeyecek kadar pahalı hale gelirlerdi.

Ruhum eskiyordu. Ruhum eskidikçe değer kazanıyordu. Ruhumun değerli olduğunu bana hissettiriyordu. Parmaklarını belimin kavisinde hissediyordum.Dudakları dudaklarımdan ateşleri aldı, yerine soğuk geceleri verdi; dudaklarımdaki buzlar çözüldü küçük bir yangın başlattı.

Dudaklarımdan dudaklarına kelimelerin kanı gibi dökülen inilti, onun dudaklarının kuru kuyularını serin sular gibi doldurdu. Tenimi ürperten dokunuş bir süre sonra depreme, bir felakete, bir zelzeleye dönüşerek tenimin topraklarında ilerlemeye başladı. Toprağın altında ilerleyen bir canavar gibiydi. Geçtiği her yerde iz bırakıyordu. Başını toprağın altından yukarı çıkardığı an, tenimin şehri onun yarıp dışarı çıktığı toprağın dibine gömülecekti.

Onun dudaklarında kelimeler vardı, onun dudaklarındaki kelimeler yaşamdı.

Parmakları biraz daha yukarı sürtündüğünde, parmak uçlarının bir kibritin ucu gibi tenime sürtünerek tutuşmaya başladığını hissettim. Bir roman sayfası gibi hissediyordum, o da bana sürtünerek yanan kelimelerimi okumak için üzerimde gezinen kibritin ta kendisiydi ve benim satır boşluklarıma düşerek orada ilerliyor, dokunduğu her kelimeyi tek tek içine alarak yakmaya başlıyordu. Tenimin sayfasında kaybolmaya başlayan kelimeler artık onun ateşinin içindeydi; bir daha kimsenin okuyamayacağını bilmenin getirisi olan o rahatlıkla beni usul usul küle dönüştürüyordu.

"Sana ateşimi veriyorum." Dediğinde dudakları dudaklarımda, nefesi benim içimdeydi. Bilekleri bileklerimde, damarları damarlarımda, zihni zihnimdeydi ve biri bana ait olan iki kalp de onun göğsünün içindeydi." Seni tutuşturuyorum." Mumun alevi söndü, güneş tenimizi yaktı. "Seni yakıyorum ve yavaş yavaş küle dönüştüğün anı izliyorum."

Dudakları çeneme dokundu, kelimeler boş kalan dudaklarımdan uçurumun önünde duran intihar düşüncelerini zihninde yaşatan akıl hastaları gibi bir bir atlayarak kendilerini infaz etmeye başladılar.

"Sana soğuğumu veriyorum," dedim, nefesim sus çizgisini derinleştirmek isteyen bir kalem gibi oraya baskı uyguladı. "Seni üşütüyorum." Ellerimi omuzlarına çıkarıp omuzlarını yavaşça sıktım. "Seni donduruyorum ve yavaş yavaş suya dönüşüp bana doğru akmaya başladığın anı izliyorum."

Tırnaklarımı bilincim dışında onun tenine bastırdığımda, teninin kılıfını bıçak gibi yırtarak içeri saplanan tırnaklarımdaki nemi hissettim. Tırnaklarımın ucunun bıçak gibi battığı teninin içinde sakladığı kırmızı mürekkep, tırnaklarımın ucunu boyadı.

"Öyle bir an geliyor ki," diye fısıldayıp çenemi sertçe öptü. "Seni evin her köşesinde, seni adım attığın her yerde, seni ayak bastığın ger şehirde, seni yeri kaplayan toprağın, seni göğe gerilmiş bulutların üzerinde bile benim yapmak istiyorum. Sana sahip olmak istiyorum."

Söylediği şey içimde fırtına gibi büyüyen, volkan gibi taşan hissin daha da güçlenmesine neden olmuştu.

Ateşin üstüne kan akıtsak, alevler durup birkaç saniye bu kanın sebebini sorgular, ardından da tıpkı bir insanın yaşam ışığının söndüğü gibi usulca sönüp yerini küle bırakır mıydı?

Hayır, ateş kanı seviyordu.

Hayır, ateş kanı seviyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
00.00 Yangını // +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin