SAPLANTI - Bölüm 11

11 4 0
                                    

Evde tek oturmaktan sıkılmıştı. Artık bir kerecik bile olsun dışarı çıkamaz olmuştu. Sesi çıkmıyordu, çünkü konuşamıyordu. Evet, dili vardı, ama konuşamıyordu. Anca el işaretleri ile iletişim kurabiliyor, anlaşabiliyordu.

Ama artık bir kere bile olsun dışarı çıkmalıydı. Yaz ayında hep evde mi duracaktı? Evet, okullar daha dün tatile girmişti ama o hâlâ evdeydi. Cesaretini topladı ve elindeki plastik arabayı yere fırlattı. Sonra da adımlarını hızlandırarak annesinin yanına gitti.

Annesi sınırlı biriydi. Ondan bir şey istenmezdi.

Ama onun sınırlı olması, bir şeyi onaylamayacağı anlamına gelmiyordu.

Annesi mutfakta bulaşık yıkıyordu. Annesi fazla kilolu biriydi. Her gün durduk yere makyaj yapardı. Sabah kalkar, pudrasını ve pembe renkli ruhunu sürüp hep evden çıkardı. Evet, çocuk onun nereye gittiğini biliyordu. Yabancı adamlara kendini vermek...

Babası yıllar önce kanserden ölmüştü. Daha doğrusu öyle deniyordu.

Zaten annesi ve babası o zamanlar boşanacaklardı. Sebebi ise, annesinin saçma sadakatsizliklerindendi...

Annesinin yanına yaklaştı ve hafifçe beline vurdu. Annesi ona döndü ve kalın bir sesle "Ne var?" dedi. Evet, sinirliydi. Siniri ise, bugün bir adamla birlikte olamamasıydı.

Çocuğun konuşmadığını bile bile böyle bir soru sorması saçmaydı. Çocuk tekrar beline hafifçe vurdu. Bu sefer bağırdı.

"NE VAR?"

Çocuk korktu ve geri geri adımlar attı. Sonra da odasına doğru koştu. Anlamıştı, yine dışarı çıkamayacaktı. Odasının kapısını kilitledi ve duvara yaslanıp yere oturdu. Bacaklarının üzerine dirseğini koydu ve ağlamaya başladı.

Saat 12:00 gibi bir şey olmuştu. Evden bir kapı sesi geldi. Evet, bu bir adam sesiydi. Sonrasında gelen sesler de dehşet vericiydi. Anlayın işte...

Çocukta anladı bunu. Bir adam ve namussuz bir kadın...

İkisi de sarmaş dolaş bir şekilde üst kattaki yatak odasına çıktılar ve aşağı kat boş kaldı. Bu çocuk için iyiydi. Onlar sarmaş dolaşken o evden gizlice çıkıp parka gidebilirdi. Gözlerinin altındaki gözyaşlarını koluyla sildi ve bir gülümseme belirdi. Sonra da ayağı kalkıp kilitli olan kapısını açtı.

Odasından çıktı ve yavaş adımlarla çıkış kapısına doğru yöneldi. Üsten gelen sesler rahatsız ediciydi. Ama çocuk bunu umursamıyordu. Hemen ev anahtarını aldı ve sessizce kapıyı açıp evden ayrıldı. Arkasından kapıyı kapattı ve sonunda havanın sıcaklığını hissetti.

Mutlulukla merdivenlerden aşağı indi ve sokakta koşturdu. Etrafta kimse yoktu, biliyordu. Ama o sadece biraz gezinip parkta oynamak istiyordu.

Zaten hiç arkadaşı yoktu.

Neden edinmeye çalışsın ki?

Şahsen annesi bir sapık olan bir çocukla o da arkadaş olmazdı.

Ama o mutluydu. Sokakta koşturmaya devam etti. Sonra etrafına baktı ve parkı gördü. Mutluydu. Hemen parka doğu koştu.

Evet, düşündüğü gibi, parkta kimsecikler yoktu. Tekrar tekti. Ama olsun, kendisi vardı.

Parka girdiği anda salıncağa bindi ve kendini salladı. Ayakları ile kendini geri doğru ittirdi ve sonra sallandı. Ve aynı hareketi defalarca yapıp daha da sallandı.

Sallandı, sallandı, sallandı...

Yoruldu ve artık sallanmayı bıraktı. Kalkmak istemedi ve orada oturdu. Sonra da suratını astı. Nereden geliyordu bu ses? Evden mi? Hayır, bu yalvaran bir adamın sesiydi.

Sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Etrafına bakındı ama kimseyi göremedi. Salıncaktan çıktı ve gezinerek etrafa bakındı. Parkın yerleri kumdandı. O yüzden ayakkabısı kum içindeydi.

Bakındı, bakındı ve bir yerde durdu.

Kaydırakların önünde durdu. Evet, ses trafonun arkasından geliyordu. Çocuk, merakla trafoya doğru yaklaştı.

Trafoya vardı ve sinsice arkasına baktı. Evet, kenardan biraz bakıyordu ve gördüğü şey korkunçtu. Çünkü katil buradaydı. Katil, bir adamın ellerini ve kollarını bağlamış, üstelik yere çömelmiş ve göğüsünün ortasına büyük bir kılıç dayamıştı.

Çocuk korktu, telaşlandı.

Ama izlemeye devam etti.

Korkudan gözleri sonuna kadar açıldı.

"Lütfen, lütfen yapma!" diyordu adam.

"Hayır! Senin leşini bile bırakmayacağım!" dedi katil boğuk bir ses tonuyla. Evet, hâlâ maskeliydi.

"Lütfen, acı çekmek istemiyorum!"

"Ya? Demek acı çekmek istemiyorsun? O zaman daha da acı çekeceksin!"

Katil, cebinden bir şişe çıkardı. Küçük bir şişeydi. Evet, bu kezzaptı.

Katil, kezzabın kapağını açarken, zavallı adam yapmaması için yalvarıyordu. Çocuk ise hâlâ kenardan izliyordu.

Katil, kapağını açtı ve "Al acını!" diyerek elindeki kezzap şişesinin içindeki kezzabı adama boşalttı. Adam, aradan bir saniye bile geçmemesine rağmen bağırmaya başladı.

"Hayır! Yanıyorum!"

Adamım yüzü artık kanlar içindeydi ve yüzü kabartılarla doluydu. Bildiğiniz yüzü köpürüyordu.

Çocuk korkuyla bir hıçkırdı. Eh, tabii. Katil bu sesi duydu ve çocuğa baktı. Evet, bir çocuk onu izliyordu.

Çocuk kaçmaya başladı eve doğru. Hiç arkasına da bakmadı. Ama biliyordu. Katil onu yakalamıyordu.

Çocuk, hızla eve vardı ve eve girip sert bir şekilde eve girdi. Sonra da sert bir şekilde kapıyı kapattı. Bu sesi annesi duymadı ama umurunda değildi. Dehşet verici bir görüntüyle karşılaşmıştı ve bu, unutulabilecek bir şey değildi.

Ve sonra oturmuş olduğu yatağında kendine bir söz verdi.

Bir daha asla dışarı çıkmayacaktı.

SAPLANTI - Sona Erdi -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin