"Ben var ya, ben harika bir insanım!"
Jisung büyük bir keyifle bağırarak eve girdiğinde sözde tüm arkadaşlarının başına toplanmasını bekliyordu ama kimse onun dediğini takmamıştı. "Neredesiniz ya?" dedi bozularak.
Seungmin ve Hyunjin kendi odalarında masalarına gömülmüş bir şekilde ders çalışıyorlardı. Onların bu halini görünce yüzünü buruşturarak "Ne cins bir insansınız siz," diye laf atıp odadan çıktı ama kulağında kulaklıkları olan arkadaşları onu duymamıştı bile.
Bu sefer yönünü kendi odalarına çevirirken yatakta uzanmış telefonla oyun oynayan Felix'i gördüğü gibi "Tavuğum!" diyerek üstüne atlamıştı hızla.
"Ya Jisung öldüm ya!"
"Vizeden geçtim! Oğlum Minho'nun dersinden geçtim!" dedi Jisung bağırarak. "Aferin!" deyip ona baktı Felix. "İyi bok yedin! Öldüm ya! Of!" Ilerleyip telefonunu aldı. "Oyunumu bozarsan öldürürüm seni! Yemeğin hazır, biz yedik git zıkkımlan."
Jisung burun kıvırdı. "Sizin gibi arkadaşlar olmaz olsun, vizeden yüksek not aldım diyorum takmıyorsunuz beni resmen ya!"
Söylene söylene mutfağa geçerken yine de moralini bozmayıp yüksek sesle bir şarkı açmış ve dans ede ede yemeğini hazırlayıp yemişti. Bu sırada yorulan Hyunjin de oturduğu yerden gerinmiş, arkasında olan Seungmin'e bakmıştı.
Seungmin bir yandan bugün gördüğü dersin notlarını çıkarıyor, bir yandan da hep yaptığı gibi kenarda tek eli ile saniyeleri sayıyordu. Bugünkü dersi Chan ileydi, kafede görüştüklerinden beri Chan problemi ve o en hassas değerleri halletmeye çalışıyor o da ona yardımcı oluyordu.
Neyseki Chan derslerde öğrencilerin ses kaydı almasına izin veriyordu yoksa onun hızına yetişmek zordu. Sesini dinleyerek not çıkarırken birkaç saat daha masa başında çalışmış ve kendini yatağa atmıştı.
Ertesi gün ise dersi erkenden olduğu için sabahtan okuldaydı. Boş olan koridorda elinde kahvesi ile yürürken esneyip sınıfa girdi ve gözüne kestirdiği yerlerden birine yerleşti. Bir an önce uykusunun açılması lazımdı çünkü bugün yağı almak için şehrin öbür ucundaki laboratuvara gidecekti.
En sertinden bir kahve içip tüm ders boyunca uyanmayı beklerken iki saatin sonunda en azından biraz daha iyiydi. Dersten çıktığı gibi adımlarını Chan'ın odasına çevirirken Chan'ı odanın önünde birkaç öğrenci ile konuşurken görmüştü.
"Benim bir mailime bakmaya zamanın yok ama lak lak etmeye var," dedi sinirle. "Profesör bozuntusu."
Yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirdi. "Merhaba."
Öğrencilerin gözleri onu bulurken Chan kafasını salladı. "Seungmin istersen sen odama geç, geleceğim şimdi."
"Pekala," dedi reddetmeden. Chan'ın odasına girip kapıyı kapatırken derin bir nefes verip nasıl her hareketiyle onu sinir eden bir insan olduğunu sorgulamış ve çantasını kenara bıraktıktan sonra oyalanmadan koltuğa oturmuştu.
Merakla kafasını çevirip etrafa baktı.
Bir duvar boydan boya kitaplıktı ve tamamen fizikle ilgili kitaplar bulunuyordu. İç çekti. Bu yaşında profesör olmak için ciddi ciddi, aklın hayalin almayacağı bir şekilde çalışmak gerekiyordu ve dünyanın en genç profesörlerinden biri olması Chan'ın ne kadar zeki bir insan olduğunu gösteriyordu. Buna kitaplarla karar vermemişti çünkü görünen köy kılavuz istemezdi.
"Ben de bir gün olur muyum acaba?" diye düşünürken odanın kapısı açılmış ve Chan içeri girmişti. "Selam," dedi bu sefer rahat bir tavırla ve ilerleyerek yerine oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
awaken, seungchan ✓
Fanfictiondünya'nın en genç profesörlerinden biri olan bang chan'ın uğraşması gereken fazlasıyla zeki bir öğrencisi vardı.