Selam
Ve görüşürüz
***
Herkes odalarına çekilirken gece Chan için neredeyse bir cehennemdi. Uyuyamayacağını bildiği için bilgisayarını yanında getirmiş, üzerinde çalıştığı ayrı proje ve tezlerin yazılımlarını düzenliyordu fakat oda arkadaşı olan dekan o kadar çok horluyordu ki neredeyse ağlayacak duruma gelmişti!
Bu adamın sesi kısılmıyor muydu?
"Sabır ya!" dedi alnına vururken. Evet evet, bu gece kesinlikle geçmeyecekti.
Öyle de olmuştu.
Sabahın ilk ışıkları ile yatarken öğlene doğru uyanmış, üzerini değiştirmiş ve odadan çıkmıştı. Büyük bir ihtimalle herkes bu saate kadar dağılmıştı ve bu yüzden yalnız takılacaktı. Bu düşünce ile kahvaltı alanına girdiği gibi masalardan birinde elinde telefonu ile oturan Seungmin'i görmüştü.
Kaşları şaşkınlıkla kalktı.
"Günaydın," dedi yanına varırken. Etrafı kontrol edip oturan çocuğun yanağına aniden dudaklarını bastırıp bir öpücük bırakmış ve karşısındaki yere oturmuştu.
Öpücüğü beklemeyen Seungmin gülerken telefonunu kenara bırakıp ona baktı. "Günaydın."
"Neden hala buradasın? Geç mi kalktın?"
Aslında geç kalktığı falan yoktu hem Yunho'dan kurtulmak hem de burada kalırsa illaki Chan'ı göreceği için herkes giderken o oturmayı tercih etmişti. "Seni bekledim," deyip omuz silkti ve doldurduğu tabağı Chan'ın önüne uzattı.
"Yunho falan da buradaydı, ayağımı bahane ettim."
Chan kaşlarını çattı. "O çocuk ne iş?"
Chan'ın onu kıskandığını anlamak zor değildi, Seungmin bununla beraber gülüp başta "Hayranım," diye dalga geçmiş ardından da "Şaka," diye düzeltip devam etmişti. "Takılmak istiyor, benden hoşlandığını falan söylüyor ama nasıl desem? Hevesini alsa geçer gibi, sadece sürekli onu reddetmem yüzünden hırs haline getirmiş. O yüzden pek umurumda değil."
Meyve suyunu yudumladı. Yalan değildi, zaten hayatına bir yanlışlık sonucu Chan girene kadar da ilişki düşündüğü söylenemezdi. Tamam şu anda dediği lafları bir bir yutuyordu, Chan'a az sövmemişti hala da ders konusunda sövmeye devam ediyordu fakat normal hayatındaki kişiliği, o Chan'ı tanımak diğer tüm düşüncelerini silip atıyordu.
Chan kafasını iki yana salladı. "Benim bazen Korecem yetmiyor."
Çocuğun kimya bölümünde olması fakat dekanlardan birinin yeğeni diye bu geziye gelmesi de cabasıydı.
Onun kurduğu bu cümle Seungmin'i kahkaha attırmış ve yarım bıraktığı yemeğini keyifle yemesini sağlamıştı. Sohbet ede ede kahvaltı ederlerken Chan saçlarını karıştırdı. "Üst taraflarda bir şelale varmış diye duydum, ayağın sorun olmazsa oraya yürüyelim mi?"
"Ayağım sorun olsa bile yürürüm, bu geziye oturmaya gelmedim."
Öyleydi.
Kafa dağıtma, derslerden kaçma fırsatı varken tabii ki bunu değerlendirecekti. Chan sessizce kafasını sallamış ardından da "Gece sorun çıkardı mı?" diyerek ayağına bakmıştı.
"Yok," dedi Seungmin reddederek. "Bir ara ağrıdı biraz, geçti sonra. İyi şimdilik." Ekledi, Chan'a baktı. "Sen geç uyudun anladım da bu kadar geç uyanmazdın yine de."
Chan direkt oflarken elindeki çubukları masaya bıraktı. Şayet boş bir oda olduğunu bilseydi ilk işi odasını değiştirmekti. "Şu dekan," dedi sinirle. "Adam kocaman bir ses borusu! Sadece horladı, cidden sadece horladı! Kulaklık taktım, o bile etki etmedi. Ses hocaları onun boğazını incelese ayrı bir tür diye kayda alırlar. Bir insan bu kadar yüksek sesle horlayamaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
awaken, seungchan ✓
Fanfictiondünya'nın en genç profesörlerinden biri olan bang chan'ın uğraşması gereken fazlasıyla zeki bir öğrencisi vardı.