"Ay, sonunda gerçekleri öğrenir. Güneş yanında olduğu için şanslıdır fakat Ay'ın gördüğü rüya anlamsız bir rüya değildir. Güneş tahminlerinin peşine düşer ve bazı şeyleri hatırlamaya başlar. Ay ise annesini görmek için yanıp tutuşmaktadır ve fırsat eline geçtiği an bunu yapacaktır. Ay da Güneş de bambaşka gerçeklerle karşılaşırlar. Güneş geç kaldığı itirafı hatırlarken, Ay ise annesinin onu aramama nedenini öğrenir. Ay yıkılmak üzeredir ama Güneş sonunda onu kurtarmanın bir yolunu bulmuştu ve yıldızlar ortaya çıktığında ona her şeyi anlatacaktı."
***
Sabah uyandığımda henüz güneşin doğmadığını fark ettim. Telefonumu açıp saate baktığımda henüz 6 civarıydı. Beomgyu rüyasını anlattıktan sonra bilinç altının böyle şeyler yapabileceğini söyledim ve uyumaya devam etti. Ben ise yine düşünmekten pek uyuyamamıştım. Dediği şeyler bende bilindik bir his uyandırmıştı ama ne olduğunu hatırlayamıyordum.
Gözlerimi kapatıp tekrar uyumaya çalıştığımda birden gök gürledi ve irkildim. Bugün havanın güneşli olması gerekiyordu ama yağmur yağmaya başlamıştı. Beomgyu'ya baktığımda sakince uyuduğunu gördüm. Bugün belki de uzun süre sonra annesini görecekti ama olacakları kestiremiyordum. Tek dileğim annesinin de onu özlemiş olmasıydı. Fakat benim hislerime göre Choi Ha-Rin'in bambaşka sebepleri vardı.
*
Tekrar uyandığımda saatin öğleni çoktan geçtiğini fark ettim. Beomgyu uyurken pike ile boğuşmuş olmalıydı çünkü pike neredeyse yerdeydi. Kalkıp kendi yatağımı topladım ve elimi yüzümü yıkamak için lavaboya gittim. Bugün zorlu bir gün olacaktı.
Ben kahvaltıyı hazırlarken Beomgyu da sonunda uyanmıştı. Yaz tatilinin ilk günü olduğu için güzel bir kahvaltı hazırlama kararı almıştım. Önce tavada minik pankekler yaptım ve onlar pişerken de omlet yaptım.
"Sen yemeyeceksin herhalde yardım etmediğine göre." tezgahın önüne sandalye çekmiş beni izliyordu.
"Ha? Ne yapayım?"
"Masaya tabak, bardak koyabilirsin mesela."
Biraz dalgın gözüküyordu ama dün akşamdan sonra normal olduğunu düşündüm. Hava bile olacakları hisseder gibi en karanlık bulutlarını toplamıştı. Öğlen saati olmasına rağmen oldukça karanlıktı o yüzden lambayı yakmıştım.
Kahvaltıdan sonra kafasını toplamak istediğini söyleyip alt kata indi. Ben de düşünmesi için ona zaman verdim. Onun için zor bir şey olacaktı. Mektup hala bendeydi ama şimdi verip de daha fazla üzülmesini istemiyordum. O yüzden mektubu çantamdan çıkarıp çekmeceye koydum. Ardından salona gidip kanepeye uzandım ve ben de düşünmeye başladım.
İkimiz de Beomgyu'nun ölümünün öncesini hatırlamıyorduk ama ben önceden hatırlıyordum ve yeniden hatırlama şansım vardı. Genelde insanlar anıları olan yerleri daha kolay hatırlarlardı ve oraya gidersem belki de bir şeyleri hatırlayabilirdim. Aniden kalkıp üstümü değiştim ve ceketimi giyip yanıma şemsiyemi aldıktan sonra dışarı çıktım. Beomgyu'nun duymaması için kapıyı oldukça sessiz kapatmıştım.
Okul bahçesine geldiğimde kendimi kütüphanede hayal ettim ve yakın mesafe olduğu için başarıyla kütüphanede belirdim. Kütüphanenin en arka kısmına gittiğimde gerçekten çimentoyla kaplı bir kapıyla karşılaştım. Etrafı incelerken birden başım döndü, düşmemek için olduğum yere oturdum. Birisini görmüştüm. Burada biriyle karşılaşmış olmalıydım ama bu kişi Beomgyu değildi. Daha iri yapılı ve büyük biriydi. Gözleri... Evet, gözleri tanıdıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mumirón✔️
Misteri / Thriller"Bir zamanlar melekler dünyasında yaşayan siyah kanatlı bir çocuk varmış, melekler dünyasında her melek kendi görevini yerine getirmeliymiş. Ama siyah kanatlı çocuk bir gün sıkılıp uzak diyarlara gitmek istemiş, oysa bilmeden evini terk etmiş." Taeh...