"Kaderin değişmesiyle, Güneş yeniden uyandı. Ama bunun bir bedeli vardı. Güneş, Güneş olduğunu unutmuştu. Ve ona her şeyi hatırlatabilecek tek kişi Ay'dı. Ama ya Güneş'in duyguları eskisi gibi değilse? Ya her şey en başına dönerse? Bundan emin olmaları gerekiyordu. Bu yüzden siyah kanatlı çocuğa son bir görev verdiler. İkisi de kırılacaktı ama her şeyi çözmenin tek yolu buydu. Fakat siyah kanatlı çocuk sonucun ne çıkacağından adı gibi emindi. Ne kadar korksa da denemeye kararlıydı. Bu sırada şeytanın kızı bilmediği bir gerçekle karşılaşmıştı. Artık yenmesi gereken bir değil iki kişi vardı. Aslında hep böyle olmuştu. Ama bu sefer eşittiler. İkiye iki. İki şeytan, iki melek. Peki bu sefer kazanan kim olacaktı? Güneş ve Ay beklenmedik bir şekilde karanlığı aydınlığa çevirebilecek miydi?"
***
Ellerimi yavaşça geri çektiğimde yaptığım şey olduğu gibi duruyordu. Elimle ona dokunduğumda elim alev aldı. Ama bir acı hissetmiyordum.
Elimle taş fırlatır gibi Hee Young'a doğru uzattım. Beklediğim gibi üstüne fırladı ama son anda şoktan çıkıp kaçtı.
"Bu imkansız! Bunu nasıl yaptın?!"
"Neden imkansız olsun?"
"ATEŞ GÜCÜNÜ SADECE ŞEYTANLAR KULLANABİLİR!"
Dediği şey doğru muydu bilmiyordum ama şu an tek istediğim onu korumaktı. Harabe parçalarını tek tek üstünden çektim. Her yeri çizikler ve yaralarla doluydu. Ama nabzı atıyordu, yaşıyordu.
"Okulun arka girişindeki mavi pencerenin olduğu yere götür."
Ses bir yankı gibiydi. Etrafa baktığımda kimse yoktu. Dediğini yapmak için Beomgyu'yu sırtıma aldım ve yürümeye başladım. Yaptığım kalkan benzeri şey de benim adımlarımla beraber ilerliyordu. Arkama bakmıyordum ama etraftaki kötü enerjinin gittiğini hissettiğim an gittiğini anladım.
Arka bahçeden girip mavi pencerenin olduğu yere baktım. Oldukça yüksekteydi. Oraya nasıl çıkabilirdim?
Birden aklıma gelen fikirle etrafa bir göz attım. Kimsecikler yoktu. Uçabilirdim ama kanatlarımı nasıl açacaktım?
Zıplamayı denedim ama olmadı. Nasıl yapacaktım ki? O ses nereye gitmişti?
Bu sefer kaldırım kenarındaki çitlerin üstüne çıktım. Kendimi geri çekip sıçramaya hazırlandım. Tüm gücümü kullanıp ileri atıldım ve sağ ayağımı öne attım. Ya yere çakılacaktık ya da başaracaktım.
Ama yere çakılmadık. Ayaklarım yerden kesilmişti. Etrafa baktığımda yerden bir metre yüksekte olduğumu fark ettim. Başımı arkama çevirdiğimde onun bedeninin etrafını saran bir çift beyaz kanatla karşılaştım.
Kendimi ileri itip yükseldim. Bu çok garip bir şeydi, deneme yapmak istiyordum ama şu an durum acildi o yüzden hızla pencerenin kenarına gittim. Cam açıktı o yüzden direkt içeri girdim. Ama kanatlarımı nasıl kapatacağımı bilmiyordum.
Odanın ortasına ilerleyip onu yere yatırdım ve olacakları bekledim. Bir süre sonra yaralarının olduğu yerde yeşil parıltılar belirdi. Sanırım burası iyileşme yeri gibi bir yerdi. Ama neden okulun içindeydi?
Etrafı incelediğimde burayı daha önce gördüğümü anımsadım. Ama odanın bir kapısı yoktu.
Kitap ve defterleri incelediğimde bir şey bulamadım. Birden duyduğum sesle elimdeki defteri yere düşürdüm. Hee Young camın dışından içeriyi izliyordu.
"Çok mu hatırlamak istiyorsun? Çöp kutusuna bak."
Bunları söyleyip olduğu yerden uzaklaştı. Eğilip defteri atacağım sırada çöp kutusunda bir takvim gördüm. Uzanıp geri çıkardım ve masanın üstüne koydum. Üstünde her günün notları vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mumirón✔️
Mistero / Thriller"Bir zamanlar melekler dünyasında yaşayan siyah kanatlı bir çocuk varmış, melekler dünyasında her melek kendi görevini yerine getirmeliymiş. Ama siyah kanatlı çocuk bir gün sıkılıp uzak diyarlara gitmek istemiş, oysa bilmeden evini terk etmiş." Taeh...