Hyunjin sabah erken saatte büyük bi mutlulukla uyanmış ve hemen aşağı mutfağa adımlamıştı. Yeni bebeği için güzel bi kahvaltı hazırlamak istiyordu. Omlet yapmış, çeşit çeşit reçel ve bal gibi birsürü kahvaltılıkla donatmıştı masayı. Ardından yukarıya odasına çıkmış ve hızlıca bir duş almıştı.
Saçlarını geriye tarayıp bebeğinin uyuduğu odaya gelmiş ve kapıyı açmıştı yavaşça.
Felix yatağın ortasında cenin pozisyonunda uyuyordu. Sarı saçları yastığa dağılmış ve dudakları büzülmüştü. Bi kediyi andırıyordu.
Hyunjin karşısındaki görüntüyle çığlık atmak istemişti. Beyaz çarşaf üzerinde uyuyan ve kendisine ait olan beyaz bi tişörtü giyen bu küçük oğlanı oldukça beğenmişti. Daha önce sevgilisine ait olan gösterileri izlemeye geldiğinde bir defa görmüştü bu çocuğu ve o zamandan beri başının etini yiyordu sevgilisinin onu kendisine getirmesi için. Sonunda buradaydı küçük bebeği.
Burnunu boynuna yaklaştırmış ve kokusunu içine çekmişti. Bebeği yeni doğmuş bebekler gibi güzel kokuyordu. Parmak uçlarını yanaklarındaki çillerine dokundurmuş ve okşamıştı.
Felix, yüzünde hissettiği dokunuşlarla kıpırdanmış ve mırıldanmıştı. Hyunjin duyduğu mırıltılarla dudaklarını ısırmıştı çığlık atmamak için.
Felix göz kapaklarını kırpıştırarak aralamıştı yavaşça. Üzerinde yüzü kendi yüzüne çok yakın olan ve kocaman gülümseyen Hyunjin'i gördüğünde korkarak geriye doğru sıçramıştı.
Hyunjin, Felix'in bu hareketiyle doğrulmuş ve kafasını geriye atarak ufak bi kahkaha bırakmıştı odaya.
"Günaydın uykucu! Hadi kalk ve elini yüzünü yıka hemen sana kendi ellerimle kahvaltı hazırladım."
Felix hala kendine gelememiş ve şoktan çıkamamış ifadesiyle hala kocaman gülümseyen Hyunjine bakıyordu şaşkınca. Enerjisi kendini garip hissettirmişti.
"Sen Hwang Hyunjin misin? Ünlü ressam ve Minho Hoca'nın sevgilisi?!"
Hyunjin hala kocaman gülümseyen suratıyla başını sallamıştı aşağı yukarı. Felix'in elinden tutmuş ve çekiştirmişti kalkması için.
"Hadi çabuk elini yüzünü yıka ve aşağı mutfağa gel. Portakal bile sıktım senin için."
Hyunjin odadan çıkmış ve Felix de lavobaya girmişti. Hala üzerindeki şaşkınlığı atamamıştı ve soğuk suyu açmıştı kendisine gelebilmek için. Hyunjin'in kendisine neden bu yakın davrandığını ve onunla bu şekilde ilgilendiğini anlayamamıştı. Kendisine kahvaltı bile hazırlamıştı yahu!
Hyunjin'i daha fazla bekletmemek için aşağıya inmiş ve güzel kokuları almıştı hemen. Fransız tarzı mutfağa geçmiş ve masaya bakmıştı. Gerçekten çok uğraşmış olmalıydı bu kahvaltıyı hazırlamak için.
Hyunjin tezgahın orada arkası dönük sıktığı portakal sularını dolduruyordu bardaklara. Felix'in mutfağa geldiğini fark etmemişti.
"Oh, gelmişsin. Otursana"
Yine kocaman gülümseyerek konuşmuştu Hyunjin. Elindeki portakal sularını masaya bırakmış ve sandalyeyi işaret etmişti. Felix de Hyunjin'in gülümsemesine karşılık vermiş ve oturmuştu sandalyeye çekingence. Hala Hyunjin'in davranışlarına anlam veremiyordu.
"Nasıldı gösteriniz? Dün akşam bi sergi olduğu için gelemedim izlemeye. Eminim çok iyi iş çıkartmışsındır önceki gösterinde olduğu gibi."
Felix'in yüzü düşmüştü aklına dün gece geldiğinde. Abisi gösteriye gelmediği gibi aramamıştı bile onu gece eve gitmediği için. Abisinin onu umursamadığı gibi o da abisini umursamamaya çalışıyordu ancak çok zordu. O ailesinden kalan son kişiydi.