Bölüm 72: Byers evinde akşam yemeği.
Bella'nın anlatımından:
Can kurtaran gelip Angela'nın burnuna bakarken gözüm El'a kaydı. Hiç hareket etmeden duruyordu. Off! Angela çok ileri gitmişti ama El'da burnunu çok kötü yapmıştı... El'ın öfke sorunları olduğunu biliyordum. Angela bunu sonuna kadar hak ediyor ama El'ın üzülmesine dayanamıyorum... Ona öylece bakarken yanına gidip oturduğu yerde önüne eğildim.
"El, tamam hadi.. Karavana gidelim. Eve gidip biraz uyumaya çalış.. Olur mu?" Fısıldayarak konuştuğumda bana baktı Onu kolundan ve belinden destek alarak kaldırdım. Will ve Mike'a döndüm. Öylece bakınıyorlardı. E hadi? Ne dikiliyorlar?
"Ne bekliyorsunuz?" Hemen toparlandıklarında etrafıma baktım. İnsanlar El ve bana ruh görmüş gibi bakıyorlardı. Pardon? Ne var?
"Eğer bakmayı kesmezseniz o gözlerinizi yuvarlarından çıkartırım!" Herkes odağını Angela'ya ya da başka tarafa çevirdiğinde önden El'ı da alıp karavana götürmeye başladım. Off! Ne boktan bir gündü böyle..
"Bella, ne yapacağım?" Tanrım.. Neredeyse ağlayarak söylediği şeyle ona baktım. "Bir şey yapmayacaksın. Eve gidip dinlenelim artık. Uzun bir gündü.." Arabada El cam kenarına ben de yanına oturmuştum. Mike, Will ve Jonathan'da gelip oturduğunda Argyle karavanı çalıştırdı.
"Can sıkıcı falan olabilir ama geleceğin balo kraliçesine bir bok olmayacak. Sonuçta tekerlekler kauçuk.."
"Plastik." Jonathan'ın düzeltmesiyle Argyle ona baktı. Kaşımı çattım. "Ama sert plastik değil, yani yumuşak olanından."
"Aynen! Tekerleği neden ahşap veya metalden yapmıyorlar dersin? Milletin suratına patlatınca yaralanmasınlar diye. Çünkü bu sandığından çok sık oluyor dostum. Buz pateni gibi!" Jonathan ve Argyle boş boş konuşmaya devam ederken zaten zirvede olan sinirim daha da artıyordu! Tanrım, sen bana sabır ver!
"Neyse ki buz pateni değildi.."
"O burnunu şak diye kesiverirdi dostum!"
"Aa!" Jonathan bağırdığında sabır çektim. Tanrım! Zaten ortalık hâla karışıktı! Neden susmak nedir bilmiyorlardı? Sinirle nefesimi verdim. "Çok daha kötü olabilirdi!"
"Çok daha kötü.." Jonathan arkasını dönüp El'a baktı. Ona sinirle baktıktan sonra El'a döndüm. Neredeyse ağlayacak raddeye gelmişti. Gerizekalılar!
"Çenenizi kapatın!" Sinirle sesimi yükseltmem onları pekte etkilenmiş durmuyorlardı. Tanrım! Jonathan böyle bir insan değildi! Bes belli kafayı çekmişti. Bunu kendine neden yapar ki insan? Uyuşturucu iğrenç bir şeydi..
"Ay! Barnes kızdı.." Argyle tedirgince konuştuğunda Jonathan sırıttı. "Bir şey yapamaz! Küçücük çocuk işte." Ha? Küçücük çocuk öyle mi? Küstahça ona baktım.
"Bunu bayan Byers'a uyuşturucu kullanmanı söylemekle yapabilirim."
"Ne?!" Jonathan hayretle bağırdığında Argyle öcü görmüş gibi Jonathan'a baktı. "Hayır!"
"Barnes!" Bağırmaya başladıklarında gözlerimi devirdim. Tanrım! Oflayarak arkama yaslandım. Jonathan kaşlarını çattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bella, do you copy?, Stranger Things
FanfictionHawkins Kasabası'nın biricik kız çocuğu Bella, ya da Isabella Charlotte Barnes diyelim. Kasabanın bilinen gençlerinden Alex ve Neva Barnes'ın küçük kız kardeşi, Mike'ın güvenli yeri, Dustin'in sığınağı, Max'in kankası, Eleven'ın akıl küpü, Lucas'ın...