Bölüm 95: Yaptığı onca şeye rağmen
Henry'i hâla seviyor muydun?Onbir'in anlatımından:
"Bir, iki, üç! Bir daha! Bir, iki, üç!" Gözlerimi aniden açmamla derin bir nefes aldım. Tanrım.. Neler oluyor? Bir dakika.. Kendime gelmem gerek... Etrafımda gözlerimi gezdirdim. Her şey çok bulanıktı..
"Nabzı düşüyor! Tansiyon 150!" Ağzıma hemen bir nefes maskesi taktılar. Oksijeni içime çekmemle derin bir nefes aldım. Tanrım.. Ne zamandır nefes alamıyordum ben böyle? Gözlerimin yaşardığını hissedebiliyordum. Beynimde sesler uğulduyordu. Bana ne oldu?
"Nasıl hissediyorsun?" Dolu gözlerimle doktor Owens'a baktım. Bana endişeyle bakıyordu. "Bizi duyuyor musun? Onbir, bizi duyuyor musun?" Bana bir şeyler soruyorlardı ama onlara cevap verecek hâlim bile yoktu.. Beynim uğulduyordu.. Odaklanamıyordum...
Tanrım.. Kendimi çok garip hissediyorum.. İçimdeki bu his neydi böyle? Açıklayamayacağım şekilde kendimi çok garip hissediyorum... Maskemi çıkartıp yavaşça ayağa kalktım. Etrafa bakınırken Nina'ya uzunca baktım. Baba ve diğerleri ne yaptığımı anlamaya çalışıyorlardı. Bitmişti.. Hepsi bitmişti. Anımı öğrenmiştim...
Nina'nın karşısına geçtim ve yavaşça elimi ona uzatıp gözlerimi kapattım. Işıklar yanıp sönerken sadece odaklandım. Nina'nın havaya kalktığını hissedebiliyorum.. Yavaşça onu geri aşağıya indirdim. Gözlerimi açtım. Oldu! Evet! İnanamıyorum.. Geri geldiler! Geri gelmişlerdi! Bana gülümseyerek bakan babama dolu gözlerimle baktım. Güçlerim burada... Başarmıştım işte...
🏥🏥🏥
"Saldırıdan sonra komaya girdin. Bir gibi sen de kendini kaldıramayacağın kadar zorlamıştın. Neredeyse canına mal olacaktı, ama benzerlikleriniz bundan ibaret. O gün sergilediğin yetenek hayal ettiklerimin çok daha ötesindeydi. Bu potansiyeli ancak düşleyebilirdim, ama uyandığında bir şeyler kaybolmuştu.. Anıların ve de o gün içinde keşfettiğin ne varsa yok olmuştu. Ama güçlerinin kaybolmadığından bugün nasıl eminsem, o zaman da emindim. Sadece bir kıvılcım gerekiyordu. Ama o gün başka bir şeyi uyandırdın. Başka bir dünyaya kapı açtın. Henry'nin dışarıda bir yerde olduğunu, karanlıkta saklandığını düşünüyordum. Emin değildim, sadece içimde öyle bir his vardı. Şu ana kadar..." Babamı dinlerken Sam Owens bana baktı.
"Şimdiye kadar iki kişiyi katletti. Gözlerini gördüğümde bu işi onun yaptığını anladım." Doktor Owens elindeki dosyayı bana verdi. Dikkatlice inceledim.
"Bize mesaj gönderiyor, döndüğünü haber veriyordu. İşte o zaman sana geldim..." Gözlerim yeniden dolarken hayretle dosyayı kapattım. Hepsi ölecek.. Hepsi.. Ne yapacağım ben? "Arkadaşlarım.." Korkuyla mırıldanmamla gözlerim doldu. Baba! bana baktı.
"İletişim kurarak riske girmedik, ama bildiğimiz kadarıyla hepsi güvende.." Nasıl güvende olsunlar, şu dosyaya bir bak! Artık yalan dinleyemem! Dolu gözlerimle doktor Owens'a baktığımda bana mahçupça bakıyordu. Babam lafına devam etti.
"Ama sana yalan söylemeyeceğim Onbir. Korkunç bir tehlikeyle yüz yüzeler. Henry yeni kurbanlar katlettikçe, iki dünya arasındaki engeli giderek oyuyor..." Kaşlarımı çattım. Oymak mı? Neden bahsediyor? "Oymak mı?" Anlamamışça yüzüne baktım.
"Dünyalarımızın arasındaki engeli beton bir baraj gibi hayal et." Eline bir kalem aldı. "Henry yüzünden barajda çatlaklar oluşuyor. Barajlarda oluşan çatlaklar basınç yaratır. Sorun giderilmezse basınç giderek artar da artar. Sonunda kırılma noktasına ulaşır..." Elindeki kalemi iyice bükürken derin nefesler aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bella, do you copy?, Stranger Things
FanfictionHawkins Kasabası'nın biricik kız çocuğu Bella, ya da Isabella Charlotte Barnes diyelim. Kasabanın bilinen gençlerinden Alex ve Neva Barnes'ın küçük kız kardeşi, Mike'ın güvenli yeri, Dustin'in sığınağı, Max'in kankası, Eleven'ın akıl küpü, Lucas'ın...