Bölüm şarkısı:
Sagopa Kajmer, Istakoz(Özellikle şarkının ilk kısmı, Asya'nın ruhunu içine hapsetmiş gibi. Çok özel. Keşke dinleyip, hissedip alıntı bıraksanız buraya. Ben bir tane bıraktım.)
⛴
"Demir atmak istediğim ıslak limanlarda lodos var."
-Istakoz'dan.•⚓•
Istakoz öldüğü an, kabuğunun içindeki bakteriler toksin salmaya başlarmış ve etinin çürümesine neden olurmuş. Ayrıca kanı da zehir bulaştırırmış etine. Bu yüzden canlı canlı kazanlara atılıp pişirilirmiş ıstakozlar. Ölürken ıslık benzeri rahatsız edici sesler çıkarırlarmış. Buna da ıstakoz çığlığı denilirmiş.
Kimisi acı çektiğini söyler bu hayvanın, kimisi ses teli bile yokken nasıl çığlık atsın der. Bazıları inanırken bazıları için sadece şehir efsanesidir.
Benim için bir inanıştan, bir efsaneden çok bir metafor aslında. Kendi etini zehirlemek mi dersin, taş gibi bir kabukla kendini korumaya almak mı dersin, canlıyken kaynar kazanlara atılıp acı çekmeler mi dersin...
Istakoz ve ben bir noktada kader ortağı sayılırız bence.
Ter içinde uyandığım bir sabahtı o sabah. "Ben çıkıyorum," demiştim salonda toplanan iplilere. Kahvaltı yapmak için Görkem'in hazırlamasını bekliyorlardı çünkü çift saat takıntısı tuttuğu için yataktan geç kalkmıştı. Şimdi de diğerlerinin yanına oturmuş, onlarla sohbet ederken benim odamdan çıkmamı bekliyordu yardım etmem için.
Yardım mardım yoktu ona.
"Nereye?" diye sordu Arda gözlerini hızlıca üzerimde gezdirirken. Onun gözlerindeyse sönük ışıltılar görüyordum.
"Lazere," dedim.
"Niye?"
Güldüm. "Gözlerimi çizdireceğim."
Anlamsız anlamsız bana baktılar. Eylül burada olsaydı en azından ikimiz bakışıp gülerdik hallerine. Kimse yeni bir soru sormaya cesaret edemedi ama aralarında sözsüz bir diyalog kurup anlamaya çalıştı dört erkek söylediğimi.
"Geç kalma," dedi Görkem. Ev işlerinden kaçmama takılmamıştı da eve giriş saatime takılmıştı. Düşünceliydi güya. "İki gün sonra gidiyoruz. Mila Tokel'in öğrenmesi gerekenler var."
Ciddi olup olmadığını sorgular gibi yüzüne baktım dikkatle. Ciddiydi. Benim cebimde en azından bir gün çalışmışlığım duruyordu. Onun elinde ne vardı? Yardımcı doçentle çözdüğü matematik problemleri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANALİZ
Hành độngZifiri karanlıkta kalan kendini kör sanırdı. Gözler görmez olduğunda, kulaklar duymaz olduğunda; kimi zaman gecenin siyahına, kimi zaman seherin kızıllığına bulaşırdı suçun lekesi. Gerçek denilen şey, bu lekelerin ardına gizlenip günyüzüne çıkmayı b...