Bazı anlar vardı, kendimi çözemediğim. Ne
istediğimi bir türlü bulamadığım.O anlardan birindeydim şu an.
Depresyondaydım yani.
Dün bizimkilerle birlikte eski lisemizi zirayete gitmiştik. Ne tuhaftı eski kelimesi...
Kucağımdaki nutella kutusuna kaşığımı tekrar daldırdım. Üniversite bitmişti. Stajımı yapmıştım ama iş bulmak o kadar zor diyorlardı ki evden çıkasım gelmiyordu.
Önümdeki diz üstü bilgisayarın ekranı bir anda kapınınca kafamı kaldırıp etrafa bakındım. Elektrik mi gitti diye düşünürken küçük insan kutusundan yine sesler gelmeye başlamıştı.
"Keşke her şey filmlerdeki gibi olsa." diye mırıldanıp, kendimi sırt üstü yatağıma bıraktım. Kucağımdaki nutellayı hemen kenarıma yerleştirdim ve doldurduğum tatlı kaşığımı emmeye başladım. "Belki o zaman şu an Ekin'in kollarında olabilirdim."
Ben lise bire giderken lise dörde gidiyordu. Sadece o değil, gruptaki herkes lise dörde gidiyordu. Bir sene disiplin cezasından kaldıkları için seneyi tekrar ediyorlardı. İlk Can'la tanıştım. O geldi yanıma, ben yalnız yalnız otururken bankta.
"Arkadaşın yok mu?" diye sordu.
"Daha ilk haftadayız ne arkadaşı?" diye söylendiğimi hatırlıyorum, elime telefonumu alıp onu görmezden gelmiştim.
Sonra onun sabrı kazandı.
Dakikalarca yanımda oturdu.
Ekinlerle kavga etmişti bana onları kötüledi. Bir yerden sonra onun bakış açısına göre kesinlikle haklı olduğunu gördüm. Ben de arkadaşlarına sövmeye başladım.
Ta ki onu görene kadar, Ekin'i.
Kalbimi ilk o gün hissettim ben.
Hayranlıktı başta belki, bilemem ama şu ana kadar sürdüğüne bakarsak ben kesinlikle ona deli divane tutulmuştum.
Ciğerlerime derin bir nefes çektim. Onları, bir gündür penceresi ve kapısı kapalı olan odanın havasıyla şereflendirdim.
Sahi ben neden bitkisel hayata girmiştim?
Can yüzünden.
"Baksana," demişti dün gece arayarak. Sesi başta sakin ve oldukça güzel geliyordu. Sonra konuşurken onu çileden çıkartmış olmalıyım ki aşkıma laf attı. "Cidden buna aşk mı diyorsun Tuana? Piçin biri seni çocuk olarak görüyor diye imajını değiştiriyorsun, deneyimsiz diyince gidip tanımadığın biriyle yatıyorsun. Bu mu aşk! Kendine olan saygını ne ara bu kadar yitirdin kızım sen?!"
O an anladım,
Mutluluğun paylaştıkça çoğaldığı filan yoktu.Tatlı kaşığımdaki çikolata bitince nutella kutusuna attım gelişigüzel. İş bulmam, hayata karışmam gerekiyordu. Oysa bunları düşünmeye vaktim bile yoktu.
Aklıma iki gece öncesi gelince elim, crop giyindiğim için açıkta kalan göbeğime gitti.
"Buraya kadardı," dedim, doğru yeri bularak. Küçük beyin içimde nereye kadar ilerlemiş olduğunu bulunca boyunu da az buçuk tahmin edebildim. "Keşke biraz daha dokunsaydım." diyerek yüzümü astım ve yataktan doğruldum.
Yatağımın yarısına mutfak masası yakıştırması yaptığımı kalkınca fark ettim. Dün geceden kalan patlamış mısırlar, cips poşetleri, çikolatalar ve bisküviler her yerdeydi.
Temizlikçi şarttı.
Arkamı dönüp, odamın kapısına doğru ilerledim. Yediklerim henüz bitmemişti belki ama bu yenilerini almama kesinlikle engel değildi.
İki katlı gayet müstakil olan evimde sabırla alt kata inerken Can geldi yine aklıma. Çok ağır konuşmuştu.
"Ne yani hiç mi aklına bu yaptığının yanlış olabileceği gelmedi? O adam yüzünü o hâlâ getirene kadar ne düşünüyordun Allah aşkına!"
Yaptığımda yanlışlık görmüyordum.
Alt kata inmem için son bir basamak kala salonu gördüm, o dağanıklığı. Berbat bir geceydi. Can'la konuştuktan sonra o kadar çok içmiştim ki bir ara aklım gitmişti. Rehbere girip, ilkokulda gıcık olduğum bütün arkadaşlarımı aramış her birine sövmüştüm.
Karışıklığı görmezden geldim, mutfağa yöneldim. Bir-iki adım atmama kalmadan zil çaldı. Kesinlikle dün gece sipariş ettiğim ama gelmeyen yemeğimdi. Aklıma gelen ihtimalle heyecanlandım.
Yüzümde şapşal bir gülümseme belirdi. Kapıya doğru yürüdüm, ulaştığımda bütün anahtarları çevirdim ve kapı kulpunu tuttum, aşağı indirdim. Kendime çekerken bir an için içimden keşke aynaya baksaydım böyle kuryeciyi korkutacağım desemde artık çok geçti.
Zaten kapının diğer tarafındaki kuryeci de değildi. Sahi, neden kuryeci değildi?
Gelene yani Bars'a baktım şaşkınlıkla.
Mart ayındaydık, sabahın erken saatleriydi. Buna rağmen gökyüzünde aşırı parlak bir güneş vardı ve bundan dolayıdır ki Bars güneş gözlüğü takıyordu. Kapıyı açtığım gibi bir süre durdu, ardından eli güneş gözlüğüne gitti ve onu çıkardı.
Yüzünü buruşturarak yüzüme baktı.
"İyi misin sen?" dedi, endişeyle.
"Neden sordun?" dedim, morlukları çoktan unutmuştum. Bana doğru bir adım atıp elini çeneme sardı. Ne olduğunu anlamadım.
O yüzümün bir yanını iyice inceledikten sonra diğer yanına baktı. Çenesinin kasıldığına bakarsak sinirlenmişti.
"Kim yaptı?" diye sorduğunda sesindeki öfke bariz bir şekilde ortadaydı.
Neden bahsettiğini anladığımda kızarıp bir adım geri gittim, elinden kurtuldum. Dün makyaj yapmama rağmen ansızın çıkan bir güneş yüzünden morluklarımı az biraz görmüştü arkadaşlarım.
Bars ise makyaj yapmadığım için hepsini görüyordu ve evet, utanmıştım.
"Kapıya çarptım." dedim, tek doğru buydu sanki. Aklıma ilk gelen yalan benim bile komiğime gittiği için bakışlarımı kaçırma ihtiyacı duydum.
Bir adım daha yaklaştı bana ve elleriyle yavaşça yanaklarımı sardı. Tüy kadar hafif bir şekilde uyguladığı baskıya karşın kaşlarımı çattım.
"O kapıyı göster bana." dediğinde bir an için nefesim kesildi. Bunu öyle bir tonda söylemişti ki zihnimde o geceki adamı dövdüğü bir sahne belirdi.
Söyleyeceğim yalanı bu sefer iyi seçmeliydim.
| Üstündekiler