Parazit: Bu çocuk bahsettiğin gibi biri değil.
Parazit: Baksana, nasıl nazik.
Parazit: Çokta yakışıklı.
Parazit | Yazıyor...
Siz: Anne, sus istersen. Aynı masadayız ve bu hareket aşırı ayıp. Kalkınca dedikodusunu yaparsın.
|
"Sevgilim?" bacağıma konan elle telefonumun ekranını kapadım. Yutkunarak elin sahibine yani Tunç'a baktım. Annemin de az önce sesli dile getirdiği gibi bana büyük bir şefkatle bakıyordu. Koyu kahveleri parıldıyordu. İyi oyuncuydu.
Annemle bu restorana girer girmez bizi ayakta karşılamış, annemin sandalyesini çekmiş -ben benimkini çekmesine fırsat vermemiştim-, konuşurken hep anneme karşı mütevazi olmuş ve iltifat konusunda bonkör davranmıştı. O, o kadar kibar biriymiş gibi davranıyordu ki sıcakladığında ceketini çıkarmak için önce bize "müsade var mı?" diye sormuştu.
Bana gelirsek, şaşırıyordum.
Onunla ilk ve son karşılaşmamızda kafam kötüydü. Çok içmiştim. O gece de beni Bars'la buluşturmak için oradaydı zaten. Çok dikkatli incelememiştim arabadayken yüzünü. O yüzden geç tanımıştım.
Yanıma oturduğunda, gözlerindeki parıltıdan tanımıştım... Yaptığı mesleğin aksine yüzü meymenetsiz değildi. İfadeleri o kadar tatlıydı ki annem onunla konuşurken sürekli kahkaha atıyordu.
Şaşırma nedenlerim tam olarak bunlardı. İlki, neden kendi gelmişti de başkasını yollamamıştı? İkincisi ise neden rolünün oldukça dışında bir performans yürütüyordu?
"Moralin mi bozuk? Yanlış bir şey mi yaptım yoksa?" bir bana bir anneme endişeyle baktı.
Annem hızla başını sağa sola sallarken ben elimi elinin üstüne koydum. Holdingden çıktıktan sonra seks işçisi menajeri olarak bana mesaj atmış ve buluşma saatini akşam 7'ye çekmek istediğini söylemişti. Ben de kabul etmiştim. O aradaki vakitte gidip üstümü değiştirmiştim. Elbise miniydi ve göğüs dekoltesi vardı. Bu sefer rahatsız değildim. Tunç'un elini çıplak bacağımdan kaldırmak için baskı yaptığımda zorluk çıkarmadan çekti.
Annem yanlış anlamasın diye hemen uzanıp yanağına elimi sardım. Kirli sakalları avucuma batarken o yanağını elime yaslamıştı.
"Her şey fazla güzel," imalı imalı konuştuğumda elini yanağının üstündeki elime yerleştirdi. Yavaşça avucuma bir öpücük kondurdu ve elimi çekip parmaklarını parmaklarıma doladı. Masaya ellerimizi koyduğunda kalakaldım.
"O gece sinirli olduğum Tuana değildi, efendim."
Bu açıklamayı yapmıyor ol, lütfen.
Annem bir yandan eline kadehini alırken diğer yandan büyük bir merakla bizi izliyordu. Bu kadını en son açık arttırma da kolye satın alırken konuya bu kadar ilgili görmüştüm.
"Açıkçası senin öyle biri olmadığını ben ilk görüşte anladım, Tunç oğlum." Oğlun?
Sinirden kirpiğim bile seyirdi. Arkama yaslandım ve olacak olanları bekledim. Tunç, elimi daha sıkı tuttuğunda derin bir nefes aldım.
"Aslında bakarsanız biz bu ilişkiye başlamadan önce çok tartışıyorduk. Sonra olaylar o kadar hızlı bir şekilde gelişti ki ben sandım..." sesi birden düşerken bana baktı, kirpiklerini birkaç kez kırpıştırarak. Üzgündü. "Ben o benden hoşlanmıyor sanıyordum. Aramızda bir çekim vardı ama sevmediğini düşünüyordum," anneme döndü, parmaklarımı saran parmakları gevşiyordu. "Sinirlendirmek istedim onu. Eğer sinirlenirse aramızdaki diyalog devam ederdi çünkü."
Oha. Yalan diline yuva yapmış.
Dudaklarım ister istemez aralandı. Onun bu doğaüstü performansını dehşetle izledim. Elimi yavaşça kavrayıp havaya kaldırdı ve dudaklarını elimin sırtına bastırdı.
"Destansı bir aşk hikayesi çocuklar!"
Annemin sesindeki hayranlığa karşı kaşlarım çatıldı. Boştaki elimle kadehe uzandım, onu tek dikişte içtiğimde Tunç arkasına yaslanmış bana bakarak tatlı tatlı gülüyordu.
"İlk fındık kadar olan burnuna vuruldum," eliyle çenemi sardı. Uzatacağını anladım. Kadehi masaya sertçe vurup ona baktım. Parmağının sırtnı burnumda gezdirdi. Sonra eli yanaklarıma geldi. "Sonra incecik olmasına rağmen tombiş olan yanaklarına," öyle içten gülümsedi ki bir an için ben de inandım.
Yanaklarımı okşarken iyice üstüme doğru eğildi. Gözlerindeki parıltı her geçen saniye artıyordu. Parmakları bu sefer gözlerime doğru yol aldı. Gözlerimi kapadım. Yüzünü daha da yaklaştırıp göz kapaklarıma yavaşça dudaklarını bastırdı.
Annemin hoşnut mırıltıları o kadar derinden geliyordu ki kulak uğultumdan zar zor duyuyordum.
"Ve gözleri." dedi, kulağıma doğru yaklaşarak. Parmaklarını tekrar çeneme nazikçe yerleştiği sırada onun sesini duydum. Bars'ın.
"Ne oluyor burada?"
Gözlerimi zorlukla aralayıp, kafamı kaldırdım ve yan tarafıma baktım. Hemen başımızda dikiliyordu. En az benim kadar şaşkındı. Elini yumruk hâline getirmesinden sinirli de olduğunu çıkarıyordum.
Tunç geri çekilmeden hemen önce dudaklarını yanağıma bastırdı. Ben onun bu hareketiyle yüzüne baksam da o sandalyesini geri itti. İstanbul beyefendisi gibi az önce yaptığı şeyden utanırcasına elini saçlarına attı. Ayağa kalkıp Bars'ın karşısına dikildi.
"Siz abisi olmalısınız," dediğinde âna tam anlamıyla dönebildim. Az önceki budala halimden eser kalmamıştı.
Bars kendine uzatılan ele boş boş bakarken sandalyemi geri ittim. Olaya müdahale edecektim ama ben kalkamadan annem çoktan etmişti bile.
"Kan bağları olmasa da doğru tahmin, Tunç. Onlar abi-kardeş gibiler. Çok iyi anlaşırlar. Birbirlerini de çok severler."
"Abi kardeş?" dedim, anneme şaşkınla.
"Çok iyi anlaşılar?" diyen de Bars'tı.
"Birbirinizi sevdiğiniz yalan değil yani?"
Tunç...
| Kmbn