"Genç bir kızım ben, şuraya da morla gezme isteğimi çizim," diyip grafikte aşağıdan yukarıya doğru hızla yükselen bir doğrultu çizdi. Doğrultu; işsizliği temsil eden kırmızı rengini, iş oranını belirten mavi rengini ve iş bulma arzusunu gösteren yeşil rengini hızla geçip kartonu aştı.
"Karton epeyde küçükmüş." diye söylendi ve dudağını dişleriyle ezip pembe pastel boyayı aldı eline. "Bu da..." dedi, düşündü. Kafasını kaldırıp etrafa bakındığında koltuk takıldı gözüne. Orada oturmayıp yere koyduğu yastığın üzerinde oturuyor oluşu moralini bozdu.
Doğalgazı kapatmıştı.
Üşüyordu.
Sehpaya buradan daha güzel ulaşıyor oluşu yüzünden yerdeydi. Omzunu silkip "Yer daha güzel." dedi, önüne dönerek.
Pembeyi çalışmazsa başına gelecek bin felaketi temsilen oynattı grafikte. Düz bir şekilde. O kadar çalışmak istemiyordu ki hayatında hiçbir değişiklik olmayacağına inandırdı kendini. Fakir olsamda bu beni etkilemez dedi içinden.
Halbuki odasında balkon olduğu için soğuk dolayısıyla salonda oturuyordu.
Pembeyle işi bitince siyahı aldı eline. Onunla da "elimdekileri satsam kaç sene idare ederim" diyerekten grafiğe bir doğru daha çizdi. Bu da pembe gibi gitmişti. Dümdüz.
Sonsuz parası olmadığını biliyordu.
Sadece bilmezden geliyordu.
Yerinden doğruldu, dizlerini yastığa yasladı. Öyle devam etti çizim yapmaya veya grafiğe, her neyse. Üstündeki beyaz kısa kollu cropunun üstüne giyindiği mini askılı elbisesi yüzünden ara ara soğuk bacaklarına çarpıyordu. Öyle olduğunda sırtındaki pikeye daha çok sarılıyordu.
Uzun süre doğrultular çizmeye devam etti.
Krem rengiyle Bars'dan para dilenme ihtimalinin doğrultusunu çizecekken zil çaldı. Art arda hemde. Bordo kareli pikeyi omuzlarından itti, pastel boyalarını bırakıp sehpadan destek alarak ayağı kalktı.
"Geldim geldim!" diye bağırdı.
Üstüne dikkat etmeksizin kapıya ilerledi, saat geç olduğu için delikten baktı. Gelenin Bars olduğunu görünce kaşları çatıldı. Eli refleksle anahtara gitti, döndürdü onu ve açtı kapıyı.
Karşısında yüzünde sayısız morlukla üvey abisini görünce şaşkınlıktan bir adım ona doğru attı. Ellerini yüzüne uzatıp konuştu:
"Ne oldu sana?" diye sordu.
Bars hafif sarsak adımlarla yanından geçip içeri geçti. Tuana ellerinin boş kaldığını görünce kapıyı kapattı, kilitledi ve Bars'ın peşinden eve girdi. Salonu geçmiş, mutfağa doğru giden bedenini gördü.
Yorulduğunda duran, duvara yaslanıp yavaş yavaş yere çöken bedenini izledi onun.
Bu hâline anlam veremezken hızla mutfağa kendi koştu. İlk yardım çantasını koyduğu yeri aradı. Birinci rafi açtı, göremedi. İkinicisini açtı, göremedi. Aklına sebzelik gelince oraya gitti. Buzdolabının kapağını açtığında hakikaten de orada buldu.
Kapağı geri kapatırken kendine söylenmeyi unutmadı. "Buzluğa koysaydın keşke, Tuana." diye diye mutfaktan çıktı. Salonla mutfak arasındaki geniş duvara sırtını yaslayıp oturan Bars'ın yanına gitti, çöktü.
Koyu kahve saçları yüzünü gölgeliyordu. Birkaç tutamı öyle güzel alnına vuruyordu ki Tuana dayanamadı. Elini onun çenesine sardı, kafasını kaldırdı. Koyu mavilerinden akan uykusuzluğu görünce yüzü düştü.